ABD 58 - Türkiye 42
ABD 58 - Türkiye 42
İşte yine bir maç sonuçlandı ve aslında İkinci Dünya Paylaşım Savaşı'ndan beri ABD'ye hiçbir maçta galip gelmedik, gelemedik.
Gerçekte Türkiye İkinci Paylaşım Savaşı'na hiç katılmadığı halde bu savaşın mağluplarından biri olmuştur.
İçerdeki mandacı domuzlar, savaştan daha da güçlenerek çıkan ABD'nin mandası olmak için koşturmuş ve başarmışlardır.
İşte 1959'larda tam olarak oturmuş, yarı sömürge sisteminin başındakilere "Beyler bu vatana nasıl kıydınız?" diye soran Nâzım Hikmet, aslında emperyalizmin işbirlikçilerine seslenmiştir.
İşte o günlerden beridir bu ülkede henüz ABD'ye karşı hiç maç kazanılamadı.
Hatta diyebilirim ki bu son 58-42 iyi bir skordur.
Uzun yılların bu gerçeğini bilenler böyle sonuçlarla karşılaşıldığında çok fazla sarsılmaz.
Ne kendisini ne de halkı suçlayıp aşağılamaz. Aşağılamamalı.
Öncelikle ne yapmalı? Onu iyice araştırmak gerekiyor.
Her yenilgiden ya da her düşman darbesinden sonra sağlıklı bir gözden geçirme yapmak gereklidir.
Nerelerde eksiklik ya da yanlışlık olduğu, bu sonuca çıkan yollarda nerelerde zaaf var, tespiti yapılmalıdır.
Hasar tespit tutanağı gibi değil de önceki durumları değerlendirmeye alan ve yarını kapsayan yeni bir tasarım planı gibi yapılmalıdır bu tespitler.
Gerçek muhalefetin en önemli zaafiyeti ülke gündeminin kuyruğuna mahkum ediliyor olmasıdır.
Muhalefetin kendi tasarımı olmadığı için görevi kendisine sunulan tasarımı tamamlamak olmuştur.
Bu gün seçim sonuçlarının, Cihan Haber Ajansı adlı bir ajans tarafından tüm medya kuruluşlarına duyurulduğu ve televizyonlarda açıkça hileli sonuçların halka yutturulduğu gibi bir söylenti dolaşmaktadır. Hatta önceki AKP'nin %47 alması ile sonuçlanan seçimlerde de aynı olayın olduğu konuşulmaktadır.
Daha önceleri bu seçim sonuçlarında yapılan hakkaniyetsiz müdahaleler yüzünden bazı ülkelerde büyük olaylar yaşanmış ve bu ülkeler bugün buna göre tedbirler almıştır.
Evet, yukarıda Cihan Haber Ajansı konusunda bir paragraflık bir gündem sundum.
Peki şimdi kuyruğuna takıldığımız gündem nedir bir bakalım.
- Erdoğan'ın ikinci balkon konuşması;
- Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamama rezaleti;
- MHP nin kendi seçmenini yönlendirememiş olması;
- AB'nin sonuçtan memnun olduğunu açıklaması;
- Piyasaların, borsanın olumlu yanıt vermesi.
Bunlar TV'lerden ve tüm medyadan salgılanan son birkaç saatlik radyasyon ürünleri...
Halbuki bunların yerine gerçekten de seçim süresince ve öncesinde yapılan hile, aldatmaca ve yasa dışı uygulamalar, devlet imkanlarının hükümetteki parti tarafından nasıl kullanıldığı olsaydı belki Türkiye bugün referandumun iptalini konuşuyor olurdu.
İşte muhalefet bunların kuyruğuna takılıp medyanın hazırladığı kalıba dökülüp içini doldurarak ortaya gerçek bir gündem çıkmasını sağlamaktadır.
Yani bugünkü mevcut muhalefet anlayışı büyük ölçüde gerçekte iktidarı tamamlayan bir muhalefet anlayışı olmaktadır..
Çünkü muhalefet de ülkeyi televizyondan izliyor.
Bu durumun bu şekilde oluşmasının nedeni, medya dünyasının halkı hipnoz(*) ettiği gibi muhalefet örgütlerini de hipnoz etmesidir.
Şu tespit bugün çok önemli. Toplum televizyon denilen araçla hipnotize edilmektedir.
Hipnoz bir tür yarı uyku halinde insan belleğine birtakım bilgilerin yerleştirilmesi ile ilgili bir konu. Bu gerçekten de bilimin konusu olmuş bir şey. Uydurma ve metafiziksel değil.
Bu konuda bilinen ve kim bilir (bu iş bir savaş aracı olarak kullanıldığından) gizlenen yığınla bilimsel araştırma ve geliştirme var.
Bu arada hipnoz, sadece paranoid ve obsesif (takıntılı) kişiliklere tam olarak uygulanamamaktadır. Yani bu tür beyinler vericiye (yani TV ye) güvenmediği ya da gelen bilgiyi defalarca kontrol ettiği için öyle TV'de gördüğü her şeyi kolayca belleğine kabul etmemektedir.
Bu duruma göre hâlâ gerçek bir muhalefet varsa, emperyalistlere göre ya psikiyatrik vaka (yani hastalık) var yada hiç televizyon izlenmiyor demektir.
Bilgisayar kullananlar bilir. Bir bilgisayar belleğine bilgiler birkaç yolla işlenir.
Bizzat klavye ve mouse ile yazılır. Kamera ile kayıt yüklenebilir. Download (başka bir sunucudan indirme) yapılabilir. USB bellek takılarak yeni bilgi yüklenebilir. Ama bilgisayarınız da virüslere karşı paranoya düzeyinde hassas bir antivirüs programı yüklü ise tüm bu bilgiler güvenle yüklenebilir sakıncalı olan bilgiler de antivirüs programınca engellenir.
Bugün bilgisayar teknolojilerinin gerçek esin kaynağı olan mucize model "insan beyni" çok karmaşık bir yapıda olmasına rağmen;
Başta göz ve kulaklarımız olmak üzere tüm duyargalarımızdan mevcut sömürü sistemi bize sürekli bilgi yüklüyor. Bunu en çok da TV ile yapıyor. Şükredelim ki, şimdilik kafamızda USB bellek için bir delik açılmış değil henüz.
Toplumumuzun bilinç düzeyini bir bilgisayarı koruyan antivirüs programına benzetelim;
Maalesef emperyalistlerin halkımızın beynine hücuma geçirdiği zararlı bilgiler, yazılımlar karşısındaki savunma sistemi (yani antivirüs programı) bir başka deyişle bilinç düzeyimiz çok geri kalmış, çökmüş ve çaresiz durumdadır.
Televizyon kanalları, diğer medya aygıtları, durmadan beynimize yükleme yapmakta ve bizleri yanıltmaktadır.
Sanıyorum, öncelikle bugün bağımsızlıkçı, ilerici, demokrat, özgürlükçü güçlerin, mücadele hedeflerinin en önemlisi halkı hipnoz eden bu oluşumlar olmalıdır.
Bu da daha eski tartışmalardaki gibi kontrmedya, alternatif medya yaratma çabasına girerek aynı yanılgılara düşerek değil, bizzat insanları basın yayın medya etkilerinden uzaklaştırma ve özgürleştirme şeklinde yapılmalıdır.
Kimbilir belki sloganlar olmalı bu yönde.
Hali hazırda aklıma geliveren "Televizyon izlemiyorum, daha özgürüm." gibi bir slogan ve daha binlercesi türetilebilir...
Kimbilir belki Kurtuluş Savaşı'nı, o dönem halkı aldatan, emperyalist kültürün emrine girmiş TV kanalları olmadığı için kazanmışızdır.
Belki şimdi de bu nedenle kaybediyoruz.
İster dinsel olarak, ister komik ve espritüel olarak algılayınız ya da sosyoloji ve psikiyatri bilimleri bazında değerlendirin. İnsan iradesinin, hür düşüncenin ve öz bilincimizin gelişmesine engel olan evlerimizdeki televizyonlar, gerçekten de Deccal'ın gözüdür.
Televizyon izlemediğimizde ya da daha az izlediğimizde, kendimizi geliştirmek ve özgürleşmek için ne kadar bol vaktimiz ve enerjimiz olduğunu keşfedeceğiz.
Televizyon izlemek sağlığa zararlıdır.
Televizyon izlemek beynimizi öldürür.
Televizyon yaratıcılığımızı ve zekamızı köreltir.
Çocuklarımız televizyondan koruyalım. Ahlakları ve psikolojileri bozulur.
Televizyon izlemek üremeye zararlıdır.
Televizyondan yayılan enerji kanser yapabilir.
..
Ne dersiniz milli bir iktidar kurduğumuzda şimdi sigara paketlerinde olduğu gibi televizyon kanallarına da zorunluluklar getirelim mi?
(*) Uzaktan Beyin Kontrolü ve Elektromanyetik Dalgalar. (Dr. Cahit KARAKUŞ)
#