Halk Dindarlığı
Kur’an, birilerinin oturup yazdığı bir kitap değil, Allah’tan insana yönelik canlı bir hitaptır. Onun asıl amacı ise dini, dünyevi, ahlaki ve metafizik alanlarla ilgili bilgi vermenin yanı sıra “ ahlaki yaptırımı güçlendirmektir.” Çünkü insanlığın fikri, ilmi, içtimai ve teknolojik birikiminde bir ilerleme olsa da insan doğasının ahlaki olarak gelişmesi ve mükemmelleşmesi pek kolay olmamaktadır.
Ülkemizdeki ahlak ve kimlik sorunu nedir? denirse kısaca şunlar söylenebilir. Cumhuriyetin yeni kimlik mayası tam olarak tutmadı. Bu yüzden Türk halkı “ Laik – dinci”, “Sünni – Alevi”, “ Türk – Kürt” ve benzeri ayrışmalarla bölündü. Ahlaki olarak iyi, doğru ve güzel hakkında yeni değer üretilemediği için mevcut dindarlık da İslam imanını tazeleyemedi ve ahlaki dirilişi gerçekleştiremedi. Evliya kültü ve ritüeller etrafında yoğunlaşan halk dindarlığı, Kur’ani muhtevadan ve ahlaki yaptırımdan büyük ölçüde mahrum kaldı.
Ülkemizdeki dindarlığın, bir yönetici, bürokrat, elit ve zengin; bir de halk katmanı var. Birinci tabakanın dindarlığı söylem düzeyinde, “ Benim dedem de hacıydı; ninemin başı örtülüydü, şekil yani ibadetler önemli değil, önemli olan kalp temizliğidir; benim kalbim temizdir..” şeklinde aktüelleşir. Eylem düzeyinde ise “ genellikle mübarek gecelerde içki içmemek, kandil gecelerini kutlamak, yakınlarının cenazesinde yarım başörtüsü takmak ve cenaze törenine siyah gözlükle katılmak” şeklinde kendini gösterir. Halk tabakasında ise “ Beş vakit veya Cuma namazı kılmak, oruç tutmak ve hacca gitmek” şeklinde bir dindarlık tarzı yaygındır. Vasat Müslüman olmanın şartı, 32 farzı bilmektir. 54 farzı sayanın ise din bilgisi tamdır.
Öte yandan muhafazakâr dindarlık, vahiy ve akıldan ziyade duyguyu öne çıkardığı ve zaten var olana dayandığı için ülkede diri bir iman ve iyi bir ahlak oluşturamadı. Dini düşüncenin radikal kanadı ise İslam dünyasının içinde bulunduğu politik, kültürel ve ekonomik baskılardan dolayı toplumsal bir ıslah programından çok bir kavga ve direniş ideolojisine dönüştü.
Her tarafı adeta çete, cürüm ve cinayet çemberinin kuşatmış olması, ülkemizdeki mevcut ahlak sorunlarının ne boyutta olduğunu yeterince gözler önüne sermektedir. Bunun temel nedeni, geçmişte her doğru duruşa ve özgün düşünceye “zındıklık” veya “ ilhad” gözüyle bakmaktı. Bu gün ise bunları “ irtica”,“ gericilik” ya da “ kökten dincilik” olarak görmektir. Hâlbuki tarih boyu tehlike, İslam’ı iyi bilip doğru uygulayanlardan değil, aksine onu bilmeyen, yaşamayan ve bir tehdit unsuru gibi görenlerden gelmiştir.
Sonuçta bütün bunlar, bir öz eleştiridir. Mevcut dindarlığa Kur’an ve Sünnet açısından baktığımızda hiç de iyi bir durumda olduğumuz söylenemez. Şayet biz İslam’ı, kimliğimizin kurucu, hayatımızın da koruyucu ve kurtarıcı bir unsuru olarak kabul ediyorsak, onu daha çok ciddiye almak zorundayız.
#