Kişilikli Kimlik
Kur’an’ın ilk işlevselliği, bireyin iç ve dış dünyasının arınmasını ve fıtri yetenekleri arasında denge kurulmasını sağlama yönünde olmuştur. Çünkü onun nazil olduğu dönemde bireylerin iç ve dış dünyalarındaki dengeleri, inanç ve düşünce dünyaları, doğal ve sosyal çevreleriyle olan ilişkileri bozulmuş ve kirlenmişti. Birey, bir şeyler yapıyordu ama yaptığı işte ya kısmilik ya da aşırılık vardı; bu yüzden de bütünlük ve dengeden uzak bir hayat yaşardı.
İşte Kur’an, öncelikle bireyin hayatına ölçü, denge ve düzen getirdi. Hz. Peygamber de Kur’an’ı anlayıp yaşamasıyla bütün insanlara örnek oldu. Bu yüzden tenzil döneminde Kur’an’ın öncelikli misyonu bireye ölçü; sünnetin misyonu ise örneklik olmuştur. Şu halde Kur’an, getirdiği ölçü ve ilkelerle, bozulan iç ve dış dengelerin yerli yerine oturmasını; kullanılmayan yeteneklerin kullanılmasını sağlayıp aşırılıkları törpülemiş ve olumsuzlukları olumlu hale getirmiştir. İç arınmada öncelikle yanlış Allah tasavvurunu düzeltmiş, eksik uluhiyet anlayışını zulüm saymış, Allah’ın ne olduğunu ve olmadığını açıkça beyan eden bilgiler vermiş, herkesin yaptıklarından kendisinin sorumlu olduğunu söylemiş, kişilere ve kişiliğe saldırıyı yasaklamış, insan haklarına ilişkin evrensel nitelikli ilkeler ve kurallar getirmiştir. Kısacası o beşere, nasıl “nitelikli bir insan ve firesiz bir Müslüman” olunacağının yolunu göstermiştir. Bunun için Kur’an’da yer alıp insanla ilgili olan bilgiler, hem onun “ kimliğine” hem de “ kişiliğine” yönelik bilgilerdir.
İnsan, biri “fıtri” diğeri de “iradi” olmak üzere iki kimliğe sahiptir. “Fıtri kimlik”, bireyin beşer kimliği başta olmak üzere etnik ve cinsiyet kimliklerini ifade eder. Bu kimlik aynı zamanda insanın ontolojik kaderidir. Zira bunların kazanılmasında insanın hiçbir etkisi ve katkısı yoktur; sadece yüce Allah’ın takdiri vardır. “İradi kimlik” ise başta iman ve Müslüman kimliği olmak üzere medeni ve mesleki olarak bireyin tercihine ve gayretine bağlı olarak kazanılmış kimliklerdir. Kısacası, “fıtri kimlik” beşeri; “iradi kimlik” de “kişiyi ve kişiliği” ifade etmektedir.
Kur’an, fıtri kimliği ne över ne de yerer. Tam tersine bir realite olarak kabul eder. Ama iradeye bağlı kazanılmış kimlikleri, bir değer olarak görür. Bu yüzden de o, inananlarla inanmayanların, bilenlerle bilmeyenlerin, iyilik yapanlarla kötülük işleyenlerin değer açısından aynı olmadıklarını açıkça dile getirir. (bk. Secde32/18; Ra’d13/16; Zümer39/9; Fussılet41/13 vb.) Bunun için Kur’an’da bireyin “kimliği”ne yönelik bilgilere oranla “kişiliği”ne yönelik verilen bilgiler daha yoğunlukludur. Çünkü kişiliksiz kimlik, bireyi kötülük işlemekten alıkoymazken kişilikli kimlik, büyük ölçüde onun suç işlemesine engel olabilmektedir.
Görüldüğü gibi kimlik, başlı başına bir gerçek olsa da tek başına yeterli değildir. O, ancak sağlam bir İslami kişilikle tamam olur ve değer kazanır. Bu yüzden Kur’an, bir taraftan bireyin kimliğini hedef alırken diğer yandan o bireyin İslami kişilik kazanmasına yönelik bilgiler verir. Konuyu daha da netleştirmek için genelde bütün peygamberlerin, özellikle de son peygamberin hayatını, yaşantısını, örnek alınması gereken bir model olarak takdim eder. Burada örnek olarak sunulan peygamberlerin kimlikleri değil, İslami kişilikleridir.
Sonuç olarak Kur’an’ın muhatap kitlesi bütün insanlar, temel amacı da onlara adalet ve rahmetle yaklaşmaktır. Hz. Peygamber, bunun en güzel örneğini ortaya koymuş, böylece sonraki zamanların medeniyet postuna bürünmüş cellâtlarına da gereken dersi vermiştir. Onun verdiği bu ders, sadece Müslümanları değil, bütün insanlığı eğitmeyi hedefliyordu, Zira Kur’an Allah’ı, Mekke dünyayı, Hz. Muhammed de bütün insanlığı temsil ediyordu.
#