Sinek Pekmezciyi Tanır
Sözünü bil, pişir; ağzında der, devşir, Diyerek yazmaya başlasak ta su bulanmayınca durulmaz sözünü de aklımızdan çıkarmayız. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yese de, bizimki ben olma kaygısı, biz olma öngörüsünü yaşatma sevdası. Su akarken testiyi doldurmalı diyenlere ise bir çift sözümüz var. Sıçan çıktığı deliği bilir.
Soğanın acısını yiyen bilmez doğrayan bilir, toprağının kokusunu, o toprağa alın terini akıtan bildiği gibi, korumasını da bilir. Lakin saçın ak mı kara mı, önüne düşünce görürsün.
Sen ağa, ben ağa; bu ineği kim sağa? Diyerek sapa yollara girersek ya sapsarı yumak oluruz ya da çıkmaz sokağın duvarına arabamızı vururuz, su testisi de suyolunda kırılmış olur.
Serçeden korkan darı ekmez, yazmadan korkanda karşınıza çıkmaz, arif olan ise sineğin pekmezciyi tanıdığı gibi sormazsınız aslını sohbetinden bilirsiniz.
Sarımsağın gelin edildiğinde kırk gün kokusunun çıkmayacağını bilenler, şeytanla kabak ekenler, bir gün kabağında başında patlayacağını unutur görünseler de, şap ile şeker bir değildir biz ayırt etmesini biliriz.
Sirkeyi, sarımsağı düşünen paçayı yiyemez, son pişmanlık ise fayda etmez. Sonradan görme kuldan ve buluttan çıkma günden korkulur. Siz ise hala havana koyduğunuz suyu ne kadar dövseniz su kaldığını öğrenmediyseniz, sevmediğiniz ot da başınız da bitecektir.
Unutmamamız gereken ise sarı öküzün yanında duranın ya huyundan ya da tüyünden kapacağı. Sürü tersine dönerse o zaman işimiz zor arkadaki uyuz keçi kılavuz yerine geçer ve süt taşar kepçeye ise bahane olmaz.
Umarım beğenirsin ya da ne dersiniz ÖVÜNME ÇÖRTÜK, VARDIK DA GÖRDÜK, TARLAN DİKENLİYMİŞ, DÖNDÜK DE GELDİK.
Saygılarımla
#