Gök sofrasına davet…Ve veda
Katre nice anlasın,umman olan anlar bizi
Gök sofrasına davet…Ve veda
Bir süredir “Taraklının değerleri” yazımı değiştirmedim.Bu son yazımdı aslında.Bir veda yazısıyla bırakmak istiyordum yazmayı.Ne yazık ki onu bile yazmak gelmedi içimden.Oysa hazırlanmış birkaç yazım da vardı.”İrade İnsanı” başlıklı olanı önemliydi benim için.Benim için diyorum! Çünkü önemlilik de değerlerle örtüşen bir algı…Bakanlar!, değil görenler! görüyor nelerin önemli olduğunu Taraklıda…Bu önemsizlik içinde”Kendin çalıp kendin dinlemek"te kalabilmek bile zor. Menfaat veya BEN önceliği ile adaleti kaybetmiş olanlar ,sahip olduğu imkanlarını; eline aldığı hırs ve intikam kamçısıyla koşturduğu NEFİS atına yol yapmakta ve tozu dumana katmakta;sevgi,hoşgörü,kardeşlik değerlerini çiğneyip geçmekteler.Ve karşılarına çıkan hak,adalet,doğruluk gibi engeller de çeşitli karalama ve iftiralarla yok etmeye çalışılmakta.Kuzunun kurda teslim edildiği,tuzun kokutulduğu,olması gereken insani münasebetlerin,kavga ve dargınlığa dönüştürüldüğü bu ortamda saçını başını yolmanın da fayda sağlamadığını gördük."Kaybeden Taraklı oluyor”diyerek kaybettirdiler hep… Şu ayeti hatırlamamak elde değil:(Onlara yeryüzünde fitne çıkarmayın dendiğinde,biz islah edicileriz derler.)Bakara s.
Umutsuzluk değil bırakışımız,kaçışımız... İşimizin “Oldurmak” olmadığını bilenlerdeniz.Bu her hükmün gereğini yapan“O”na ait bir yetki… İşimiz (İki gösteriş bir palavra) dan uzak, yolunda bulunmak, gayret göstermektir sadece…Ama gösterilen gayret bir türlü neşvü nema bulmuyorsa yapacak bir şey yok.Alanın ve satanın razı olduğu yerde,razı olmayan tellal olmaya da gerek yok.
Yıl 1963 yaşım onyedi “Alefendilerin gavesi”nin (Bu günkü M.N.Kocabıyık parkının olduğu mekanda idi) üst katında birkaç arkadaş toplanmış Taraklı da ne yapabilirizi konuşuyorduk… Taraklı kültür derneğini kuruyorduk,şunları şöyle yaparız diyorduk…Heyhat hiç olmadı o düşünülenler.Bu güne kadar beş altı dernek ve sosyal faaliyetin fiili yürütmesinde bulundum.Yıl 2007 bir heyecanla Taraklı Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneğini kurdum.Halen mevcut.İki yıl zor şartlarla giderlerinin yarısını Taraklı dışından ! toplayarak on yedi öğrenciye kadar burs verebildik,birçok ihtiyaç sahibinin yardımına koşuldu.Bir çok kültürel faaliyet projelerimiz vardı. Bence! Çok güzel şeyler yapıldı ve yapılacaktı ama…Bütün çağrılarımıza rağmen ,Taraklı içinde ve dışındaki lafa geldimi esen,gürleyen"Taraklı sevdalıları" da dahil iki kişi! dışında destek alamadık ama; millet tembelliğe alışıyor, yardım yapmak için illa dernek mi olmalı,bunun altında kimbilir ne çıkar var! diyenlere kadar ne yorumlar aldık…
Umutsuzluk değil,yorgunluk ve bıkkınlıktır tükenmişliğimiz. Artık “kendin çalıp kendin dinlemektense”,kendin düşünüp,gönlüne dinletmenin,kendini bulmanın gayretine inandığımızdan bırakıyorum bu tür meşgaleleri…Ve yıllar evvel referansım, bugün tesellim olan bir şiirle sizleri baş başa bırakarak veda ediyor ve Allah’a emanet olunuz diyorum...
Gök sofrasına konuk olmak
“Katremiz deryaya saldık biz bugün,
Katre nice anlasın,umman olan anlar bizi”
Sen Gök Sofrası nedir bilir misin ?..
Ve…
O’na talip olan yürekleri ?..
Bilir misin sahi ?..
Gök sofrasında yüreğini bölüştüğün oldu mu hiç?
Ya bir gök muştusunu ?
Ya O en güzelin sevdasını bölüştün mü biriyle?..
Sen Kelime-i Şehadet nasıl bölüşülür bilir misin?
Dinle;
Ayrılık vaktinde ikiden biri “Lâ ilâhe illallah” der,
Diğeri”Muhammedün Rasulullah”,
Bölüşürler o şehadeti ki vuslat olsun ayrılıkları…
Ki birleşsin gönülleri tevhide,hiç ayrılmasın.
Lâ ilâhe illallah sende,Muhammedün Rasulullah onda…
Bir yüzü sen ayrılığın;öte yüzü vuslat içre vuslat
İşte anla:Bu tevhid diliyle meydan okumaktır ayrılığa…
Sen hiç dost yüreğiyle kuşanıp,acılara meydan okudun mu?..
Bir gülüşü,bir göz yaşını paylaştığın oldu mu ?..
Bir şiiri,bir ezgiyi tam ortasından bölüştün mü hiç böyle biriyle?.
Sesini katıp ta sesine,sen hiç türkü söyledin mi çağa karşı?..
Göz yaşlarını onunla sildin mi hiç ?
Dualarını düşürdün mü dost peşine?..
Yüreğini çıkarıp ta yollara,kupkuru öylece bekledin mi?
Ne çok söylenir bu kelime:”Dostluk”,”Dost”
Var mı sahi gerçek dost,kaldı mı?
Var mı böyle bir dostu olan?
Yokluğuna yaslayıp ta yüreğini,var olduğun?...
Ah!Hep yitirdik güzellikleri…
Hiç açılmasa da ,tükenmeyen umutlarla,dost kapısında yorulmaktır;
Hiç arayıp sormasa da peşine düşmektir,VEFA dır dostluk
Ve dost,
Meyli sana değil O’na olandır.
Evet dost sendeki O’nun talipçisidir.
Gerçek dostun vurulmuşluğu sana değil;
Geceleri bıraktığın aydınlığa,
Yüzündeki secde izlerine,o gök aklığınadır…
O’na adanmış bahçelerine,
Yaşadığın bildiklerinedir senin.
Dostun meyli;
Vakti kuşanmana,
Tüm cazibesiyle sana gelen dünyanın,çarpıp döndüğü o manevi zırhınadır hep senin.
Mânâ aleminden topladığın çiçekleredir hep tutkunluğu,
O’na adadığın varlığına,O’na sattığın emanetlerine,
Dünyada sana verilmiş cennetlerinedir meyli..
Dostun talep ettiği,
ÇAĞA KARŞI DURUŞUNDUR SENİN…Başka değil.
Var mı böyle bir dost bulan;oldu mu hiç senin böyle bir dostun?.
Gün ortası,gece yarısı aniden yürek vuruşlarıyla seni çağıran bir dostun oldu mu hiç?
Yüreğinde,aklında,her zaman ve mekanda taşıdığın bir dostun var mı senin?..
Diyeceksin belki,ne dostluğu,bu olsa olsa bir sevdadır…
Ah!Mevlâna gönüllüm,Yunus meşreplim !..
Sevda nedir bilir misin sen?..
Ya Şems’i ? Ya Mevlana’yla Şems’in sevdasını,yani dostluklarını duydun mu hiç?
Ki,dünya daha öyle sevda,öyle dostluk görmedi.
Ne yazık ki görmeyecek te…
Mevlâna geliyor!haberine tüm mal varlığını veren Şems’in,”Yalanınadır bu verdiklerim,doğrusuna can vermek,baş vermek gerek”dediğini bilir misin?
Adına sevda de,dostluk de ! Ne önemi var ki…
Bu birlikte gönül sofralarına konuk olmaktır.
Bu gök sofralarından nasiplenmektir.
Öteler ötesinde ağırlanmaktır bu…
Mevlâna’yı dedik,Şems’i dedik ya Yunus’u bilir misin?
“İşitin yarenler aşk bir güneşe benzer,
Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer”
Diyen Yunus’umu?
Ya Hallac’ı, bilir misin sahi?
Hani”Aşk” nedir? dediklerinde,”Bu gün ve yarın görürsün”diyen,
O gün asılan,ertesi gün cesedi yakılan Hallac’ı…
Hani cesedinin külleri Dicle’ye atılanda,kabaran Dicle’yi,
Bir hırkasının yatıştırdığı mazlum ve mahzun o ebedileşmiş gök erini.
Ah!bilir misin ne yürekler harcadık,ne dostlar tükettik,
Çağın acımasız karanlığında,zamanın çarklarında.
Sadece bugün değil,HER GÜN,HER DÜN,HER DÜNLER…
Ne yürekler harcadık bir bilsen!..
Bizi HAKİKAT KAPILARINDAN ÇAĞIRAN nice dost yürekleri.
Şeriat kapılarında mahkum ettik,idam ettik hep.
NE YAZIK
Yanlış mı peki?
Oradan bakılırsa yanlış diyemem sana,
LAKİN,
Hak mı dır bu ?Reva mıdır dost yüreklere ?
Hallac’ın teninde Şibli’nin gülleri kor olur.
Ah!dedirtir güller,taşlara gülen bedenine
Çünkü o gülde olsa atan dost elidir.
Reva mıdır Hallac’a bunca aşksızlık?
Bir Molla Kasım gelir,sigâya çeker,aşığım Yunus’u o kapılarda.
Reva mıdır Hak aşkına?
Şems’i,ebedi dostu,sevdalısı,Mevlâna’nın oğlu öldürür,çağın kokuşmuş kışkırtmasıyla.
Reva mıdır Şems’e ?..
O kainatı içine alan yüreğe,o gök sevdalarına reva mıdır?..
Onlarınki nasıl gelişlerdir öyle kapılarımıza,gökler dolusu sevdalarla?
Ya bizimki nasıl bir reddediştir böyle?
Nasıl reddedişlerdir ?
Onlarınki nasıl duruşlardır öyle,çağlara karşı,
Dimdik hiç eksilmeden.
Asırlar ötesinden bize ulaşan nasıl sevdalardır onlar öyle?
Bu günün kuru gönüllerini,Mevlana’ca arıtırıp,Yunus’ca ıslatan ne bereketli yağmurlardır onlar.
“Aşık öldü diye salâ verirler/Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez”
Ya Rab! lutfet ay çıksın sular yükselsin.
Dualarımız daim medler içindir,cezirlerde gönüller.
Hiç arama bulamazsın!..
Yok ki öyle bir dost !
Çünkü biz,tüm dost yürekleri sorgusuz sualsiz idam ettik.
Varsa da tek tük aldanma!
Hüküm verilmiş kalemler kırılmıştır mutlaka
İnfaz vakti ha geldi ha gelecek,
Beklemede yürekler.
Ah!Güzel insanlar güzel atlara binip hep gittiler.
Gittiler ve terk ettiler.
Baki kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş.
Bak dinle ne söyler Yunus’um
“Dost kılıcından Yunus ölürse gam değil,
Dost göğsünden uyanan mâşuk burcundan doğar”
ALLAH DOST
HUVE’L BÂKİ