Şehirlerde Kaybolmak
İnsanı, insana rabteden şey şehirlermiş. Şehir, şahit olduğuna sâdık kaldıkça; ihanet etmedikçe varlığa, insanın tarihi gizli kalmıyor hiçbir vakit.
İnsan, insana rabtoluyor şehirler üzerinden. Dokuyor bütün hatırlar en dakik nakışlarla hâtıra denen terekeyi. Onunla zengin oluyor fakirler. Miskinler avunuyor. Yolda kalmışlar korkusuz. Yetimler emniyette.
Mekân, insana dair ne varsa massediyor ve yavaş yavaş dışarı bırakıyor insana mutabık. Geçmişin anları birikerek, şehrin müstesnalarında hâl olup tecelli ediyor.
Şehri, cemâle yaklaştırmağa muvaffak olmuş adamlar, kendilerini mesut addediyor. Şehri, cemâlinde tecelli ettirebilen kadınlar bahtiyar oluyor. Gayrısı mürted ve münafık.
Böyle şehirlere tutundukça, insana tutuluyorsun. Şehir, insanı insana yakınlaştırarak dindiriyor varoluş yalnızlığının sancısını. Yaklaştırarak değil. Çünkü yaklaşmak icbarından uzaktır kurbiyetin câzibesi.
Kendisine tutunan elleri, tutkuya dönüştürmekte mahirse; muhafızı olmayı pek çok hak etmiş insanların kalesine dönüşüveriyor şehirler. İnsanlar, birbirlerini şehirlerde muhafaza ediyor, şehirleriyse insanlarda.
***
Şehir midir insanı yarın kılan, insan mıdır şehri yarınlaştıran?
İnsanı, yarın kılması için inşa edilmiş şehirler hangileridir?
İnsanın, yarı şehir; yarı da insan olarak yaşadığı şehirler, geçmişte parlayan bir iz, gelecekte tutuşan bir umut meş'alesi gibi bütüne bir akışın sesini duyura duyura Mutlak'a bakmakta.
Şehrin, yarı insan; yarı da şehir olarak yaşadığı şehirler, geçmişte parlayan bir iz, gelecekte kaynayan bir umut menbaı gibi bütüne bir akışın sesini duyura duyura Mutlak'a bakmakta.
Mekandan ve şahıstan mürekkep, Rabbe rabtolan İlâhi bir şehir doğmakta.
***
Hani şehirin, insanın üstüne kapandığı saatler olur. Soluğu kesen, bünyeyi felce uğratan, ağır buhran saatleri... Havası başka hava, rengi başka bir renge dönüşmüş şehrin, can alıcılığına kâni olmaktan başka insanın tutamağının olmadığı kesafet saatleri...
Şehir, biriken tüm zehrini, akşamın hüznüyle getirip geceye kusmaya başladığı anda; her hâne bir mezar, her çatı bir baykuş tüneği, huzursuz dimağlar ocağı gibi bir lambanın solgunluğunda, titrek, yorgun gözler taşımaktadır ruhlar.
Boğum boğum sıkışır gece. Can çekişir bir vaziyetten kurtuluş ancak bilincin sıkletini hafifletecek sakin bir uykudadır.
Şehir, imkan vermez böyle bir uykuya. Uykusuz ve huzursuz gecenin rahminde yoğurulan îmânî bir bekleyiş başlar.
Çünkü sancısı fecre kadar çekilecek hummalı bir gece sabrı; ruhlarda sabahın mucizesini, tabiatın kıyametinde doğura doğura, şehrin bilinmeyen kapılarında zorlayacaktır.
Huysuz bir gecenin hatminde, ilk ışıklara çevrilen gözlerin mükafatı için bu kapıların açılmasını vuruşa vuruşa şehrin mücahit bekçileri kollayacaktır.
***
İnsan, içinde hep bir şehri yaşatır da onu bulabilmek için taşralar dolaşır. Ömür, tahayyül edilen böyle uzak bir şehre vakfedilir çok kere. Aslında her şehirde, aradığı şehirden bir cüz bulabilmektedir insan; fakat onun aradığı külldür. Bir bütündür şehirlerde.
Tanıyamadığım dışımdaki aradıklarım ile tanıdığımı sandığım içimde bulduklarım arasında cereyan eden tenakuz.
Şehrin tenakuzu...
İnsanın garip tenakuzu...
Kaybola kaybola yeniden bulunan bir sevgi arayışı bu.
Kaybederek...
#