Allah’ın İki Kitabı
Fahrettin YILDIZ
Yayın:
Güncelleme:
Bu konuda yanlış olan, Kuran’a yanlı ve taraflı bakıp din-bilim ayrımcılığı yapmak ve bilimi, dinin yerine ikame etmeye çalışmaktır. Zira gerek dinde gerekse bilimde insanın görevi kanun koymak değil, hakkın kanunlarını arayıp bulmak, açıklayıp anlatmak ve bunlardan en iyi şekilde yararlanmaktır. Muhatabı insan olan Kuran’ın temel amacı da kendinden faydalanmasını bilen herkese yol göstermek; insanları dünyada hidayete ve mutluluğa; ahirette de gerçek kurtuluşa ve saadete ulaştırmaktır.
Ancak Kuran, insanın Allah’la ve diğer insanlarla ilişkisine dair geniş açıklamalarda bulunup kesin hüküm ve kurallar getirdiği halde insanın kainat ve eşya ile olan münasebetlerinde genel prensipleri belirtmekle yetinmiş, eşyanın mahiyet ve kanunlarının araştırılmasını ise büyük ölçüde insan aklına ve zekasına bırakmıştır. Bu da insan-kainat ilişkisine ait her bir ayetin, her asra bakan ve ışık tutan bir yönü olduğu anlamına gelir. Bundan dolayı her çağın insanı, Kuran ayetlerinde kendi çağlarındaki anlayışa ve kültür seviyesine uygun bir mana bulabilmiş, buna bağlı olarak da söz konusu ayetleri, çağındaki anlayışa uygun biçimde yorumlamıştır.
Fakat Kuran’ın bilimsel yorumları da nihai gerçekler olmayıp çağın bilim anlayışına uygun verilerdir. Çünkü pozitif bilimlere ait buluşlar değişip geliştikçe eşya ve kainatla ilgili ayetlerin yorumunun da değişmesi ve gelişmesi gayet doğaldır. Ayrıca çağın ilim anlayışına göre değişip gelişen bilimsel veriler ve yorumlar, Kuran’ın icazına ve gerçekliğine gölge de düşürmez. Çünkü bunlar, ayetlerin lafızlarındaki değil, sadece yorumlarındaki farklı anlayış ve gelişmeleri ifade ederler. Oysa her zaman esas olan, ilmi veriler ve yorumlar değil, Kuran’ın lafzı ve söyledikleridir.
Kuran, ölçülü lafızla manaya hakkını, muhatabına da mesajını tam olarak veren; aklı ikna, kalbi de tatmin eden canlı bir hitaptır. O, sunduğu deliller ve verdiği öğütlerle insana hakkını ve haddini; koyduğu hükümlerle de görevlerini bildirmeye özen gösterir. Üstelik bütün bunları ustaca yapar. Mesela onun bir ayetinde Allah’ın, “ yeryüzündeki geçim vasıtalarını uygun ölçülerde yaratıp eşit olarak belirlediği, bunları dengeli biçimde paylaştırdığı” bildirilir.(Fussılet 41/10) Bununla da “Allah’ın, payları ve rızkları keyfi ihtiyaç ve beşeri eşitlik anlayışına göre değil, ilahi adalet ilkelerine ve hakkaniyet ölçülerine göre yarattığı” mesajı verilir.
Şayet bu mesaj doğru algılanıp uygulanırsa, Allah’ın bahşettiği bu imkan ve nimetler, sadece bazı zalim kişi ve kesimlerin elinde toplanıp tekelleşmez. Ama günümüzde olduğu gibi aksi yapılırsa, israf ve haksızlık baş gösterir.
Nitekim insanlar kapitalizmin etkisinde kalmadıkları dönemlerde, bir şeyi eskiyince ve tamamen yıpranınca değiştirirlerdi. Ama günümüzde kapitalist sisteme esir olan kitleler, eşya eskiyince değil, eşyadan sıkılınca ve bıkınca değiştiriyorlar. Esas sorun, bıkkınlığı oluşturanın da kapitalizm ve sekülerlik olduğunun bilinmemesi. Oysa kapitalizm, bir yaşam tarzı olarak tuzlu su ile susuzluğu giderme gibi bir çelişki içermektedir.
#