Babaannem Hep Anlatırdı
Yok... Babaannemin bana hep anlattıkları Barış Manço’nun güzel şarkısındaki gibi “Ölümsüz Aşkı” falan değildi. Rahmetli babaannem bana hep ne anlatırdı biliyormusunz? Hayır nereden bileceksiniz ki.O zaman ben anlatayım.
Küçükken yani daha doğrusu ilkokula gittiğim yıllarda ben pek kendi evimizde kalmazdım. Babaannemlerin evi Hacı murat mahallesinde yani “Yukarı Mahalle” de idi. Sınıfımızdaki arkadaşların birçoğu bu mahallede komşumuz idi. Kendi mahallemizdeki sokakta çocuk yoktu. O nedenle ben hep yukarı mahalledeki evde kalırdım. Burada hemen hemen arkadaşlarımızla her akşam bir arada olurduk. Birbirimizin evinde ders çalışırdık. Elbette ki sadece ders değil. Üç katlı ahşap ve tarihi bu evde her yer geniş. Koştur dur istediğin gibi. Odalar geniş, yörme geniş. Yaramazlık yap yapabildiğin kadar. Babaannem bağırıp çağırsa kim dinler. Zaten babaanneciğim de pek sesini çıkartmazdı. Çıkartmış olsa bile ardından “Oynayın da kavga etmeyin” veya “Oynayın da etrafı dağıtmayın” deyip niyetini belli ederdi. Zaten kızmış olsa benim bir daha gelmeyeceğimden korkardı. Neyse... Bu evde en ilginç olan camlardaki dokuma perdeler ve odalarda seki dediğimiz oturma yerlerindeki içi hasır dolu bez dokumalardı. Onların üzerinde babaannemin özene bezene işlediği ve kanaviçe dediğimiz rengârenk örtüler vardı. Nedense bilemiyorum ama biz bu evde yaramazlık yaptığımızda o örtüler falan dağılmaya başladığında bende hassas davranırdım. Bilemiyorum babaannemden korkudan mı yoksa sebebi nedendir bilmiyorum. Gerçekten bu evimizin üçüncü katı tarihti. Ve ben bu katta geniş bir oda da yatardım. Korkmama gerek yoktu. Çünkü dedemin tek kırma tüfeği başucumda asılı olurdu. İçerden merdivenli bu evde sabah kalkar kalkmaz en alt kata iner babaannemin elleri ile hazırladığı kahvaltı sofrasında olurdum. Kahvaltı süresince konu hep evin mazisi ve dedemin, babaannemin bu evdeki güzel hatıraları olurdu. Keyif alırdım dinlerken. Evdeki kılçandan yapılma kilimden tutunda aynalı büyük dört çekmeceli konsül, bez dokumalardan yapılan seki döşemeleri yastık ve minderler. Hepsinin bir hikâyesi vardı. Avluda bulunan kilerdeki helva tokmakları ve pekmez küpleri de hep anısı olan malzemelerdi. Birçoğu bunların hep anılarda kaldı gitti
Değerli Okuyucular,
Tarihi dokusuyla Sakarya’nın vitrini olan Taraklı’da turizme yönelik çalışmalar hızlı bir şekilde devam etmektedir. Valimiz Nuri Okutan Taraklı Bezi üzerinde de hassasiyetle durmakta ve geçmişte her evde var olan bu bezin bir ürün haline dönüştürülmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Taraklı Halk Eğitim Merkezi bünyesinde kurulan Toplum Merkezinde başta dokuma Taraklı Bezi, perde ve çeşitli el sanatları üretimi yapılmaktadır. Tabi bunların değerlendirilmesi lazım. İşte bu çalışmalar doğrultusunda Vali Yardımcımız Suphi Olcay ile beraber Marmara Üniversitesinden Prof Dr Ozanay Omur başkanlığındaki heyet “Taraklı Bezi” üzerinde “marka” ve “logo” çalışması yapmıştır. Bu ne demektir? Türkiye de bir dokuma bezinin markası “Taraklı Bezi” olacaktır. Yani logosu tespit edilen dokuma bezi elimize aldığımızda yada bir vitrinde veya tezgahta gördüğümüzde bu “Taraklı bezi” diyebileceğiz. Hani şu “Şile bezi” falan diyoruz ya aynen onun gibi.
Şunu söylemek istiyorum. Babaannemin evinde önceden sık gördüğüm ve artık pek rastlayamadığımız ancak yeniden üretimi gerçekleştirilen bu dokuma bezler inşallah kaliteli bir ekip ve en iyi ürün şekliyle önce Taraklı ve Sakarya’ya daha sonrada Ülkemize büyük gelir sağlayacaktır. Sayın Valimizi ve emeği geçen herkesi gönülden kutluyor ve “Taraklı bezi” nin şimdiden hayırlı olmasını diliyorum...
Taraklı’dan herkese selam ve saygılar.