Yalaza ve Ahilik
.
-Ahi Naci İŞSEVER’in Yazısıdır-
***
YALAZA VE AHİLİK
TARAKLI’DA yerleşik Ahi kültürünün , en belirgin izlerine, meşhur Arap seyyahı, İbni Batuda’da ( 1330 ) raslıyoruz. Biz de eski bir esnaf okulu olan "Taraklı'da Ahilikle" ilgilenirken, atalarımızından kalan mirasın izini sürerken, Ahi toplumlarda gençlerin eğitiminde çok etkin yeri olan YALAZA geleneğine Taraklı'da da rasladık.
Bu nedenle de eski Taraklı’nın “çarşı ve çarşı kültürünü” özenerek kaleme alıp anlattık. Taraklı’da “Ahilik geleneği dikkatimizi çekmiş, çarşı esnafındaki meslek ve meslek eğitimi ile ilgili ilkelerden sözetmiştik. Bugünkü deyişiyle “Taraklı’da Hallk Eğitimi’nin” evveline yönelip bakınmıştık.
Taraklı’nın evveli tetkik edilirken bahsettiğimiz “Ahi istidâdın", özellikle gençlerin eğitiminde kullanıldığı hemen farkedilebilir .Bu Ahi istidâdın ilk olarak önemsediği konu, genclerin insan içinde konuşabilecek kadar "usül ve âdap" öğrenmeleridir. Ahiliğin “konuşma öğretisini önemseyen, özenen ve özendiren bir tekniği var ki, Taraklı buna “YALAZA” diyor.Yalazanın süzgecinden sorunsuz akan Ahi, artık "insan içine" girebilir. Yani, dünkü çocuk bugün, "sosyal bir birim (kişi birey)", olmuştur. Bizim bu yalaza dediğimiz öğreti tarzı üstüne yazdığımız :
“TARAKLI'DA YALAZA KÜLTÜRÜ” kitabımızın tanıtımına sıra geldiğinde:
Hem Taraklı Belediye Başkanı Sayın Tacettin Özkaraman, hem de Adapazar Belediyesi Kültür İşleri Müdürü Sayın Fahri Tuna’nın organize yardımlarıyla, 27 Aralık 2008 akşamı sözkonusu kitabımızı, Hisardaki Vilayet Konağında tanıtmıştık. O akşam misafirlerimiz:
Nasrettin Hoca’nın onuncu göbekten has akrabaları ve,
Yönetici Prof. Dr. Hakan Poyrazla,
Nasrettin Hoca üstüne kitap yazmış değerli yazarlardı. Hele hele bu konuklardan Sayın Mustafa Özçelik’in yazdığı NASREDDİN HOCA isimli eserini de tanıma ve edinme şansımız oldu. Kitabın arka kapağındaki “Hoca” tanımı hepimize yetti.
Güya onları biz ağırlıyorduk ama, onlar bizden ağır çıktılar. Bizi memnun ettikleri yanında memnun da ayrıldılar.
“Ah ne iyi ettik” demeye kalmadan, hemen ertesi günü Taraklı’da “sivil yorumcular” bilmem nedense bizim bu tanıtımımızdan pek de memnun görünmediler. :
Hatta yalazanın pozitif -müsbet- bir şey olmadığına dair, muhtelif sözler de ettiler.:
Mâlâyanî olmanın gereksizliğinden,
“mugalata-nın” şeytânî ilgisine kadar söz camide de cımbızla ayıklandı. Mesele derin bir sancıya ilinikti. İslamda “insanın gülüp oynayabileceğinine” de kural ve disiplin koyma eğilimi, Taraklı’da yalaza geleneğini konuşurken de ,” gündeme ağırlığını koyuyordu". Bazılarımızın ayakkabısı vuruyor, sakinleşmiş eski nasır depreşince, kişiden kişiye gocunmalar nüksediyordu.
Bugün bu yazıya gereksinimimiz:
Özellikle SON ZAMANLARDA Taraklı’ya gelen yerli turistler
ilgililerden “yalaza hakkında” bilgi ister oldular. Bana yansıyan yakınımlardan, meraklıların yalazayı “palavra olarak” yanlış anlayıp algılanılmasına sebeb olunduğu anlaşılıyor.
Hatta bizim yalaza:
Karadeniz yöremizin, ”Temel birgün!” diye başlayan
“Hoca Nasrettin demiş ki” diye devam eden,
“Adamın biri, “ deyip, genelleme yapan,
FIKRA ve BENZERLERİYLE karışık algılanma ve ANLATIMLARLA karıştırılır olmuş. Bu nedenle samimi hemşerilerimizden çoğu, bana rasladıklarında gönül koyar oldular. Derler ki:
“Beğendin mi yaptığın işi, bu mu yalaza?” diye yakınılıp soruluyorr..
Bazı ları da !..,
Bu yalaza meşkâlesini “gayri İslâmî “ buldukları için, selamlarındaki “eski Taraklı çeşnisini” de askıya aldılar.
Bugün burda:
Bu yazıya gereksinişimin nedeni!.. hem iki nokta (:) hem de bükük (?) sorudur.
Lütfen konuklarımıza anlattığımız çoğu “anekdotun fıkramsı kesitlerin” “bizim TARAKLI yalazası ile” alakası olmadığını,Ayak üstü ha deyince yalaza üremeyeceği ve üretilemeyeceğini, Yalaza ve ocakbaşının eski AHİ kültüründen bize yansıyan sivil bir mektep - ekol - olduğunu,Mezun - izinli - olmayanın bu işe soyunamayacağını,Modern telekominasyonunun yalazayı boğduğunu,Durura uğrattığını,Artık Taraklı’nın yalaza üretme şansının çok azaldığını,Geçmişte bizi güldüren eşyanın –artık- kendinin ağladığnı,UNUTMAYIP, yalaza zannı ile anlattıklarımıza ara vererek, çenemizi tutup kendi kendimizi gemleyelim, derim, diyesim var.
Yalaza gerçekten bir “söz ve karşıllıklı dilleşme, kaliteli muhabbet” sanatıdır.
Eski Ahi disiplininin yaygın olduğu muhitlerde, toplumun genel tavır, davranış örf ve adet önderlerinin disiplini altında, özellikle gençlere, bir mecliste “söz ve anlatım disiplinini öğreten” görgü ve örflerin yazıya geçmemiş müfredatıyla işleyen bir okuldur. Bu geleneksel halk eğitimini sağlayan kurumların Taraklı’daki adı:
“Oda-dır.” O odadan sorumlu olana da Taraklı:
“ODABAŞI” der. Odabaşılık Taraklı örfünde herkesin nail olamayacağı bir pâyedir. Odabaşı günümüzün kanaat önderi konumunda olup, gençlerin sosyal düzendeki yerini ve konumunu öğretmesi için bir:
“DELİKANLIBAŞI” nı görevlendirir. Eski Taraklı’da yalaza oturumlarının usul ve disiplini bu kişilerden sorulurdu. Canı sıkılan herkes çarşıya giremez, Taşköprüden beri, Yukar Camiden aşağı geçilemezdi. Hamamönü, Rüştüönü, Yangınönü, Çınardibi, gibi mekanlarda çarşıya girme izni olmayan yeniyetmeler çalı çırpı ışığında, tökez ve şılampa oynarlardı. Gençlerin “insan içine girmeden önce“ bu ara duraklarda kulaklarına kar suyu kaçırılarak,
eğitilirlerdi. Neden sonra –askerden dönen kalfalar artık yalaza oturumlarına teklifsizce oturabilirlerdi. O oturumlarda:
“Söz-ün” tuğlası ile harcı arasındaki yoğunluğu, sıcaklığı ve en önemlisi:
“ Kişiler arasında ortamı dostluk üretmeye götüren kaliteden, yeniyetmeler nasibinii alırdı.. Yalazada sipariş yoktur. Örfüne saygın hiçbir Taraklılı karşısındaki dengine sipariş verip:
“Anlat co! heyecanlı olsun!” diye anlatımı hafife alamaz. Hemşerilerimizin bunu unutmamaları çok iyi olur.
Yunus Emre’nin Anadolu’da Ahiliğin en yaygın ve has nefeslerde solunduğu bir dönemde yetişmiş olması raslantı değildir. Yunus Emre’nin “söz sanatının temel ilkelerini” telkin eden aşağıdaki mısralar, eski Ahi kültüründeki sözlü anlatımı ayrıntılarıyla yansıtan, bir disiplin özetidir. Onun sözlü anlatımda dikkat edilmesi gereken İLKELERİN ne olması gerektiğine dair vasiyetini –bu nedenle- anımsatmakta yarar görüyoruz Şöyle ki:
Kelece bilen eden kişinin,
Yüzünü ağ ede bir söz.
Sözü pişirip diyenin,
İşini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı,
Söz ola bitire başı,
Söz ola agulu aşı,
Bal ile yağ ede bir söz.
Kelecilerin pişir gil,
Yaramazını şaşır gil,
Sözün us ile düşür gil, ,
Demegil çağa da bir söz.
Kişi bile söz demini,
Dimeye sözün kemini,
Bu cihan cehennemini,
Sekiz ucmağ ede bir söz.
Yürü yürü yolun ile,
Gafil olma bilin ile,
Key sakın key dilin ile,
Canına dağ ede bir söz.
Yunus imdi söz yatından,
Söyle sözün gayetinden,
Key sakın ol şeyh katından,
Seni ırağ ede bir söz.
YALAZA-NIN TARAKLI’DA da tarihsel turunu tamamladığını anımsatarak, artık ayaküstü yalaza üretme gayretinde olan Taraklı kültürüne tutkun kardeşlerimizin kendilerini zorlamalarına gerek kalmadığını anımsatmamı bana bağışlasınlar lütfen. Yalazayı biz değil, günümüzün azmış teknolojisi boğmuştur, bizim de boğuntuya düşmememiz, “burulgan” olmamamız gerekir diye düşünmekteyim.
Ahi Naci İŞSEVER