Hem Ayet Hem Nimet
Fahrettin YILDIZ
Yayın:
Güncelleme:
Uzmanların tespitine göre insana “uykum geldi” dedirten şey, “pineal” bezinin faaliyetiymiş. Bu bez, ilahi program gereği gece harekete geçip bazılarının uyku hormonu dediği “melatonin” salgılarmış. Ayrıca bu bez çalışırken bazı moleküller de salgılar, bunlar da bedene “sen dur” deyip onun önüne misal aleminden kapılar açarmış. Aynı bez, en aktif haline ise gece saat üç civarlarında ulaşırmış. Bu durumda uykunun en ağır hali, aynı zamanda insanın maneviyata en çok yaklaştığı an olmaktadır. Ancak bu maneviyata ulaşmak için uykuyla savaşmak gerekiyor. Zira gece ibadet edip Kur’an okumak hem insanı hem zamanı hem de mekanı diriltmek anlamına geliyor. Tabii ki bu iradeyi ve gayreti göstermek de insana düşüyor.
Yine uzmanların belirttiğine göre son dönemlerde uyku üzerine yapılan araştırmalar, “bölünmüş uyku”nun “ deliksiz uyku”dan daha dinlendirici olduğunu ortaya koymuştur. Demek ki gecenin tümü örtü olsa da uyku değildir. Gece eşyayı örter. Nesneler dünyası gece örtüsüyle görünmez olunca da zihnin maddeden manaya geçişi kolaylaşır.
Uyku ister bir ayet isterse bir nimet kabul edilsin fark etmez. Kesin olan onun bize Rabbimizden bir ikram oluşudur. Sabah ezanındaki “Namaz uykudan daha hayırlıdır” nidası da zımnen “uyku da hayırlıdır” demektir. Aslında bu çağrıyla İslam medeniyetinin akşamcı değil, sabahçı olduğu mesajı da verilmek istenmiş olabilir. Çünkü İslam kültüründe, uyuyan birinin üzerine güneş doğmuşsa onun o günü ölmüş kabul edilir.
Sonuç olarak Kur’an’ın muhataplarından isteği, inanç ve amel dünyalarını vahyin doğruluk ve değer ölçülerine göre şekillendirmeleridir. Müslüman’ın temel görevi budur. Öyleyse insan önce, içinde yaşadığı sosyal yapının farkında olmalı, sonra da İslam’ı gerçek anlamda yaşayabileceği bir sosyal yapı oluşturmaya çalışmalıdır. Çünkü İslamsız bir ortam, Müslüman’ın şuurunda ve şahsiyetinde parçalanmalara yol açabilmekte; gecesini ve gündüzünü birbirine karıştırıp hayatını altüst edebilmektedir.
#