Bencillik Tuzağı
Kuran’a göre varlık dünyasının merkezinde Allah vardır. İnsan da dahil diğer varlıkların hepsi Onun yaratıklarıdır ve her şey, Allah’ın varlığına bağlıdır. Yine Kuran’a göre Allah, bütün insanları kendisinin aşkın ve yüce olan varlığını ve birliğini tanıma yeteneğine sahip biçimde yaratmıştır. Tüm insanlarda mevcut olan bu doğal kabiliyete “fıtrat” denir. İnsanın dini tabiatı olan fıtrat, zamanla zayıflayıp etkisiz kalsa da hiçbir zaman yok edilemez.
Allah, iç dünyamızda ve dışımızdaki evrende yer alan sayısız delil ve işaretle bize kendisini anlatmakta ve hatırlatmaktadır. Bu yüzden Allah’a inanıp hakikati bulmak isteyenler için sayısız imkân ve delil vardır. Nitekim kendisine ve çevresine dikkatle ve basiretle bakan herkes, Allah’ın varlığını, varlığın da derin anlamını kolayca kavrayabilecektir.
Din duygusu ve Allah inancı insanın fıtratında bulunduğu için onun, kendi varlığının farkına varmaya başladığı anlar, aynı zamanda kendini Allah’a en yakın bulduğu anlardır. Öte yandan İnsan açısından bakıldığında hayat, ölüme doğru akıp giden bir yolculuktur. Bu yolculukta insanı bekleyen çeşitli duraklar, tuzaklar ve çok yönlü sınavlar vardır. Zira Allah, insanı başıboş bırakmamış; aksine onu imtihan edeceğini ve davranışlarından hesaba çekeceğini haber vermiştir. Demek ki insan bu dünyaya boş yere ve hoşça vakit geçirmek için gelmemiştir. Şüphesiz insan hayatında belli ölçüde eğlenmenin ve dinlenmenin de bir yeri ve zamanı vardır. Ancak insan olmanın görev ve sorumlulukları her şeyden önce ve önemlidir. Çünkü insana bahşedilen üstün nitelikler, beraberinde görev ve sorumlulukları da getirmektedir.
Bu durumda yalnızca hak ve özgürlüklerin peşinde olan; ancak görev ve sorumlulukları hiç hesaba katmayanlar, kendi bencilliklerinin tuzağına düşmüş olurlar. Onlar hem kendileri çok acı çekerler hem de başkalarına hayatı zindan ederler. Bunun için insanın görevi sadece yaşamak değildir. Onun ayrıca niçin ve nasıl yaşadığının da farkında olması gerekir. Ne var ki insanın en zayıf ve sorunlu yanı, “ahlakî kişiliği”dir. Çünkü o, kendine karşı yansız ve dürüst olmayı bir türlü becerememektedir. Oysa en temel ilke, kendimiz hakkında “iç görü” sahibi olup doğru ve yansız bir bilinç oluşturmaktır. Zira insanın felaketini hazırlayan en aldatıcı durum, kendi içindeki kötülüğün farkına varamaması ve onun üstünü örterek kendini temize çıkarmaya çalışmasıdır. Bu sebeple kendini aldatma ve kandırma tuzağına düşmekten kendini kurtaran çok az insan vardır. Oysa insanın gerçek değeri ve mutluluğu, ahlaklı ve erdemli olmadaki başarısına bağlıdır.
Sonuç olarak insan, benliğinin hem iyiyi hem de kötüyü barındırdığını kabul etmedikçe tam anlamıyla doğru olamaz ve hakikati bulamaz. Öyleyse olumsuz yönlerimizden utanmak yerine onları insanî tabiatımızın bir parçası kabul edip güzelleştirmenin bir yolunu aramalıyız. Aksi halde şu fani dünyada kendimizi ölümsüz sanıp azgınlaşır, zalimleşir, hainleşir ve bencilliğimizin kurbanı olur gideriz.
#