Hayal Kırıntılarım
Sol yanımın ağrıdan uyuşan bir kenarı şaşkın bakışlarımın serzenişi düştü elimdeki acılarıma, nefesimi her alışımda tükendi takati bedenimin,
Gündü sıradan doğan üstüme biraz parçalı bulut biraz güneşin alacası düşen cinsten, bense karamsar ruhumun aynasını arıyordum köşe bucak,
Sor bana hangi baharlar soldu geçmişimde
Hangi güzler toprağın telaşında kayboldu tohumlar
İnce narin her düşünce hain bakışlarda yok edildi
Özgürlük varsa da geçmişimde bitirildi sinsice habersiz
Bitki tohumları yeşeren bir fanusta gibi çoğalan her yaprağı kopardılar.
Ummanlar ötesine giden gülün kokusu, dikeni onun güvencesi olur.
Bense kokumu yaydığım evrende yalnızlıkla bertaraf edildim.
Fark edildim belki zaman zaman lakin ihtiyaç duyulduğunda hatırlandım manevi duyguların ağırlından anlamadım ya da anlatamadım, anlaşılamadım cahil koloniler sarmışken dört yanımı derdimi bir bilgin edasında anlatamadım…
Sor gündüzün geceye benzediği terennümlerde
Geçmeyen aydınlığın karanlığı kutsadığını
Nükseden tenime yapışan bir hastalık gibi
Sararmış ruhumun betbah bedelini kimler ödeyecek
Kimseler elbet hep yükün ağırlığını taşımayan omuzlarıma yıkanlar,elbet bir gün hatırlatılınca eyvah diyecek,entarisine kırk yama ekleyen kimse kalmadı,herkes birilerinin bedeli ödemesine alışmışken, zor yani hesaplaşmak geçmişle….
Ömrüne bereket diyen binlerce kendini bilmez çıkabilir, hayatı öğrenirken biz yokuşları böyle çıkmayı öğretilmemiştik, şevkatli ol,iyi ol,kötü insan yoktur cahil insan vardır bildiklerini öğret düzelecek bu toplum,dendikçe okuyan sayısı hızla arttıkça cahil hala ortada okumuş bir bütün olarak mükemmel yapılandırılmış hatta birkaç dil öğrenerek topluma faydası beklenirken hala cahil serseri mayın gibi toplumu kirletmekte…okumuş cahil olarak ne acı….
Nasıl çözülür bu sorunun vebali,ben bilemiyorum çözemiyorum her şeyi bilirde öğrenirde bir insan nasıl hala cahil damgası yer,tuhaf artık anlamı derinleşiyor bu yaranın kangren olan toplumun cahiller üzerinde bir tez bile hazırlanışını gördüm….
Sor kevgire dönen hayallerimin kolları tutunmuyor
Dokunsalar salınan gençliğim yıkılmakta
Sevgiye muhtaç göz billurlarım artık kuruyan ellerimde
Mecalsizlik son deminde çırpınmakta
Suya hasret kalan gençliğimin özrünü bağışlayan geleceğim
Yok edilişi tükenen ömrümün kırkına merdiven dayanan hayat sayfalarımın
Çelimsiz birkaç adımı süresizce çekiştirimekte, bedelini ödedim acılarımın,
Duygusallığımın ve insanlığımın,artık yaşam kopçasını çıkarmalı yada bırakmalı bende tutunan vebalini,hak etmediğim gereksiz düşüncelerin ve dimağıma sığınan ahların sildim gelişi güzel tenimden….
Mutlu olmak için attığım her adımda tökezleyen gücü tükenen ayaklarım,
Artık bir hamle daha yapıp direnecek acılarına, kurduğum her fikrin aynasını parlatacak yalnızlığıma eş olanla, ömürlük dualarla,
Sor derisi yüzülen çocukluğumun öksüz kalan bir tarafını
Bırak kırık dökük çelik çomak oynayan parmaklarımı
İşaretini düşürmüş aranmakta gelişi güzel
Dehlizlerde çürüyen geçmişimin anahtarı şimdi nerede
Aklın vakitsiz çalar saatinde anımsanır ihanet duyguları, her defasında acıyla sızlar beyimin olanca geriliği, çünkü oyun oynayan insanlık cahil yontularını hedefe kilitlerse çıkmaz sokakların girdabında yok olur değerli beyinler…
Düşünce toplumun gelişen bakış açısı ve gelecek yarınlarımızın ellerine güzel bir bereket bırakabilmek için cahilden, arınmış taze bir kan gibi, dürüst, çalışkan, hedefi gören, ne istediğini bilen, yardım etmeyi kendine zevk edinen harika bir insanlık için, çektiğimiz her acıyı her ıstırabı kendimize tecrübe ederek yetiştirelim ellerimize emaneten bırakılan küçük yürekleri, ÇOCUKLARIMIZI,
Zevkle ince narin bir gül gibi incitmeden sakınarak koruyarak….
Nurcan ALTIN BİNGÖL
04/03/2012