Enginar Zamanı 'CITTASLOW'
Sakarya’nın en uzak ilçesi.
Anayol, Ankara Caddesi.
Ankara ile gönül köprüsünü Kuva-yi Milliye’den itibaren kurmuş.
“Kendi küçük gönlü büyük” diye salık vermiş Mustafa Kemal Paşa; bir de şükran nişanesi diye top hediye etmiş meydanlık yere.
Adapazarı bir yaka, Taraklı öte yaka. Beypazarı-Nallıhan-Mudurnu-Göynük-Taraklı, yerli yerinde mimari bir fay hattı. Evler cumbalı, guşganalı, hatıllı. Kimisi battal boy bazısı yalı endamlı.
Orta yaka, Orhan Gazi Sokağı. Çarşısı pazarı seyranlık.
Yukarı çarşıda söylenen aşağı mahallede yankılanırmış. Adam da inanırmış sonunda kendi dediğine, şaşar kalırmış.
Taraklı deyişiyle “Yukarı çarşıda söyledim, aşağı çarşıda dinledim”.
Oysa yalazadır sohbetin hası. Yalaza kültürü, kış sohbetleridir, gelenekseldir, tatlı iğneli anlatım sanatı, üstüne üstlük bir “aydınlanma ve aydınlatma”dır. Bir taşlama ki adamın kafasına kaya düşüren cinsten değil, düşündürendir. “Düstursuz olmaz, destursuz hiç olmaz”. Espriyle karılır; her yaştan insan hem eğlensin hem dinle(n)sin.
Yalaza kültürünü en güzel Ahi Naci İŞSEVER “Taraklı’da Yalaza Kültürü” adlı derlemesinde anlatır. Aynı zamanda İstanbul’un “şeker şivesini” Taraklı’da konuşulan Türkçe ile evlendirir. Yıldırım Bayezid zamanında, İstanbul’a “göçerildiği” düşünülen Taraklılıların hususi dilinde arar.
Yunus Paşa Carşısı’na girişte, yontu suretli dev bir karadut. Dillenip uzun uzadıya anlatır gibi Taraklı’nın sırrını.
Karadut yakınlarında evladiyelik bir dükkân. Saatçi Nevzat KURTARAN’ın zamana direnen ekmek kapısı, cânım evlere yüz vermiş.
Zaman akar, devran döner.
Göynük Suyu akar ışıyan ilçeden, nazlı nazlı…
“…. Hani kent bir zara, bir yelpazeye, bir kuş türküsüne
Ya da deniz kıyısındaki bir tarak kabuğuna benzer…..” (Seifert)
Kabuğuna çekilmiş görünür de, Taraklı, saçları hiç seyrelmeyen peri kızlarına benzer. Geleneksel evler, narin konaklar, bağ bahçeler kol koladır; köşe bucak cevizlik, meyvalık, beyaz kirazlıktır.
Yunuspaşa Camii’nin güneydoğusunda bir hamam. Bir ihtimal camiyle bağlantısı var. Bir ihtimal daha var; o da ilçedeki en eski yapı olması mı dersiniz… Külhan nişleri, halvet hücreleriyle görülmeye değer. Gelgelelim kiri pası atamamış üzerinden. Hamama restorasyon gerek Kaymakam Bey…
Kurnalarından bir buhar yükselecek ki süzgeçli kubbesinden sokağa tütsün ince ince.
Yan sokakta kimsesiz bir ev. 13A kapı numaralı. O da hamam gibi bükmüş boynunu. Tarumar bahçesinde, kim bilir semaverli bir sedir üstünde hangi fertler bağdaş kurmuştur…
Bahçeler arasında bir “doncak”, arka avluda top top açmış yeşil erikler… Anadolu’da yunak da derler; ocak başında su kaynar, topluca yıkanır çamaşırlar. Bugün doncaktan geriye kalan, kirli öteberiyle birlikte son seansta yıkanan çocukların hayali sesleri. Gözüne sabun kaçtığı vakit ağlayıp sızlayanın kafasına o saat inerdi eski taslar.
Yüz metre ötede Rüştiye Binası. Perili köşkler gibi bir başına kalmış. Ahşap bağdadiyle örülen ıssız odaları yenilenmeye başlamış. Kapı aralayacak pek yakında.
Göynük Suyu diyorduk. Taraklılılar, serpme ağla balık avlarmış eskiden. Yahut nehrin ağzına çit kurarmış. Suyu geçince, Fevzi Çakmak Caddesi’ne gelmeden, 1293-1294’te Osmanlı tarafından fethedildiğinde dikildiği tahmin edilen sağlıklı, diri, semiz, yedi asırlık bir çınar var. Çınarın dibinde bir çeşme.
Kuruluş çemberindeki bir halkadır Taraklı, Osmanlı Devleti’nin tapu senetlerinden sayılır. Bilimsel tartışmalara konu da olsa manavlar yerleşiktir buralarda. Osmanlılar tarafından bölgeye getirilen Türkmenler ya da Türk kültürünün parçası olagelmiş “Manav”lar, Taraklı’nın aynasıdır. Manavların, 13. yy. başında veya daha erken tarihte Anadolu’ya göç etmiş olan gruplardan biri olduğu görüşü baskındır.
Büyük kalpli çınar, seni bunca zaman kim konuşur, kim öyle sever?
Taraklı sevdalısı Alaattin YILMAZ der ki: “Taraklı’da bağrı yanık bir çınar/ Gözyaşları sanki olmuş bir pınar/ Yurdumun tapusu bu ulu çınar/ Yoksa maziye dalıp da mı yanar?”
Şiir akşamları yakışırdı Taraklı’ya Reis Bey. Her sene, dünyanın bütün şairlerini buluşturan ve ay ışığında göğe söylenen şiirli geceler mesela. Ohrid Gölü kıyısındaki Struga gibi, Balıkesir-Suçıktı gibi, Sapanca’da düzenlenen uluslararası şiir akşamları gibi.
Ulucamii Mahallesi’ndedir Yunuspaşa Camii.
Bahçesinde 21. yy’a uzanan mezar taşlarıyla Kurşunlu Camii (1517)’dir Yunuspaşa.
Yunuspaşa dâhil hepi topu üç cami vardır Taraklı’da. “Tabiatın kanunu Tanrı ise, zerrede bütün niteliklerinden varsa izler” (Varidat), bir de olur üç de; yeten ve artandır.
Kale, şehrin en yüksek tepesinde. Tahtındaki düz alanda bir sarnıç gömülü.
Tam karşısı Hıdırlık Tepe.
Kale eteklerindeki taraçalara hasıllıklar yayılmış. Hasıllıklara soğan, sarımsak, türlü sebze dikilmiş.
Yunuspaşa Camii’nin kuzeyinde tahta bir han. Hacı Atıf Hanı, Kadirler Konağı’nın başucundadır. İki katlı, U planlı, hımışık duvarlı. Üst baş moloz taş, kemerleri bağdadi tekniğinden. 19. yy sonunda yapılmış bu kıymetli han. Alt katlar dükkân, üst tarafı otel olarak tasarlanmış. Anadolu’da ahşap han kalmadı dense yeridir. Biri Bursa’da, öteki başkentteki Pirinç Han’da, belki bir de Amasya’da.
Az ötede Kültür Evi. Yerlisinden hibe edilen en az yüz yıllık eserler teşhire çıkmış. Henüz bir koruma paneli yok. Yerde, demir ustalarının örsünden çıkan metal bir enginar, sol kolda oyuncak bir fayton. Aman Kaymakam Bey, bu evin derdine bir çare! Ne İstanbul Oyuncak Müzesi’nde ne Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi bünyesindeki oyuncak müzesinde görülür böylesi.
Kültür Evi’nin salonlarında başka değerler de görebilirsiniz; hattat Saim ÖZEL’in el yazmaları, mekik dokuyan eli işi tezgâhlar, yöresel fotoğraflar, kaşık odası, tarak köşesi, ustaların unutulayazmış sanatından deneysel dakikalar...
Çay bahçesinde ve civardaki çarşılarda atar Taraklı’nın kalbi. Dükkânlar gece vaktine kadar açıktır. Öyle ki kadınları, akşamleyin evde oturan erkeği deyim yerindeyse kovalar: “Dedikodu mu yapacaksın bey, ne oturursun, var git haydi!”
Tahta tarak ve kaşık deyince Taraklı ön alan merkezlerden biridir.
Taraklı deyince, kuşluk vakti çay bahçesinde “Park” kahvaltısı; üstüne kartonpiyer dökümü çağrıştıran, çarşı pazarda satılan köpük helvası da gelmeli akla.
Bir de Uğud tatlısını duyurmalı. Buğday çimeninden yapılır bu tatlı, yüzde yetmişi ham klorofildir. Buğdayın Anadolu serüveni ilkyazdır, destandır, masaldır, şifadır. Şayet nebati olimpiyatlar olsaydı, katıksız şampiyondur.
Taraklı’da hamam, han, rüştiye, konak… Dükkânlar ki ta o zamandan Evliya Çelebi’ye malzeme olan.
Taraklı bağlarında bir traktör. Pulluğuyla biçiyor da biçiyor. Pulluk tarak olmuş, ardı sıra sürüyor. Taraklı türkülerinde şimşir kaşıklar; sol anahtarına asılıp kalmış, hem çalıyor hem söylüyor.
Taraklı girişine sarı-kahve bir levha gerek Kaymakam Bey; bir çaprazda tarak öte kolda kaşık.
Taraklı’nın kuzeydoğusunda bir köy. Mahdumlar Köyü’nde “gökkuşağı alabalığı” yetiştirilen küçük bir çiftlik. Yanda bir su değirmeni, arkada Gürleyik Çayı. Küçük bir gözeden çıkar su. Etrafında fındık bahçeleri, karaçam ve saplı meşe ormanları.
Mahdumlar’dan geçen yol Karagöl Yaylası’na ulaşır. Yol, geniş mi geniş bir otağ alanına kavuşur. Bu haliyle Kars meralarıyla benzeşir.
Karagöl, manyetizmalı bir akım. Camsı yansımalar altında durgun bir su birikintisi. Yayla gölüne uzanan çayırlar gözlere şenlik. Taraklı nire, Kars nire…
Sulak çayırlar yer yer arklarla yarılmış, ortalığı bir şehre yetecek mayıs papatyaları basmış. Su gülleri, Karagöl üzerinde nilüferler gibi salınmış. Bücür mantarlar göğe kapanmış, bayırlar şebneme doymuş. Kekik ve orman kokusu Karagöl’e esans olmuş.
Göl kurbağaları bir güler bir konuşur arkanızdan. Sustuğunuzda onlar başlar, hararetle dedikodunuzu yaparlar. Taraklı’ya özgü bir canlıdır kanlıca mantarı; sonbahar yağmurlarıyla yüz görümlüğü ister.
Güneybatıya, Kayaboğazı’na doğru gitsin yol…
Gölpazarı (Bilecik) yolu üzerindeki Kayaboğazı Göleti, yöre insanının aktardığına göre az masraf çıkaran su projelerinden birisi olarak hayata geçirilmiş. Gölün tahliye suları suni bir şelale yaratmış. Proje hakkındaki en güncel bilgi için lütfen Reis Bey’e danışınız.
Kayaboğazı civarındaki kanyon turizme kazandırılacakmış.
Ve dahi şu sıralar Taraklı’da, merkeze yakın konumda bir termal otel yapılıyor.
Fukaranın gezgin grubu Uçan Halı, Mahdumlar’da, Pilav şenliğine rast geldi. Buyur edildi, çamlar altında buluşuldu. Kazanlar kaynadı, pişti dövme pilavlar.
Yakın aylarda düzenlenen Geleneksel Akşemsettin Şenlikleri için yaklaşık 28 km uzağa, komşu Göynük sınırlarına girebilirsiniz. Her Mayıs ayının son Pazar günü kutlanıyor.
Enginar zamanı Taraklı başkadır.
Manavların misafir severliği bambaşka.
Taraklı’da her şey mümkün. Reklamlar “Şen” başlar, şen gider.
Mümkünlü’yü sona bıraktım ki bundan böyle takma adıyla değil, en sahici yönleriyle ezber bozsun.
Taraklı, 2011’de “Cittaslow” (sakin şehir) unvanını aldı. Bir İtalyan icadı olarak 80’lerde ortaya çıkan cittaslow hareketi, ayaküstü yemek- “fast food”a karşı zaman içinde gelişti, yaşamsal ve kentsel boyuta taşındı. Anadolu’da, İzmir Seferihisar öncülük etti. Taraklı, Yenipazar, Gökçeada, Akyaka derken beş oldular. Hepsi de telaşsız, stressiz, sakin ruhlu kentler sıfatıyla tescillendi.
İnönü ailesi mensupları, Taraklı’da istirahata çekilmeye gelmiş.
Bilen biliyor, Taraklılılar genç yaşlı herkesi davet ediyor.
Özgürlük bir yanda sorumluluk almak; şeytan mı alsın topunu? Ne ki özgürlük, insanın da şehrin de büyüklüğünü yapandır. Sartre’ın kaleminden yansır gibi; şehirler ve kasabalar da insan gibi kendi yazgısını seçebilenlerdir.
Öyle bir yer Taraklı; özgür ve özgün…
Sağlıkla geziniz!