Kader
Gerek şiirde olsun, gerek nesirde, anlatmak istediklerimizi eski Yunan
mitolojilerinden, eser miktarı da olsa, ezberimizde kalan, "simgelerle" (mazmunlarla)
anmak, bir matah sayılırdı. Mecazlarımızda sık sık, benzetme ilgisiyle, dolaylı olarak
Yunan tanrılarının hısım akrabalık ilgilerini anar ve -anlar? - görünürdük.
Zaman zaman:Ben ve bizler, o ve onlarla, (mitolojik tanıdıklar) "kılasik" dedikleri " anahtarsız değerler sandığındaki çeğizi, "olmazsa olmazlardan" dan sayardık.
O yıllarda eğitim politikalarımızda , deve hurcuna yüklenmiş ilmin ve onu
taşıyan âlimlerin külliyâtı, yoldaki eşkiyânın da ilgisinden (meslekteki -iğdiş- mesleksiz) gerekmeyen ilgisinden kurtulduysa, Batı'ya pek ulaşamadılar . Mağrur Batı da aramızdan -lütfen- beğendiklerini " bazı armağan listelerine alır, otuz kırk yıldabir, "Nobel'le" taçlandırır oldu.Oysa daha önceleri:Yesevîler, Mevlevîler, Alp Erenlerin kabına sığmadığı o günlerde Batı, cinlerin fal taşından kaçan cadılarla uğraşır dururdu.. Dahası, Batı'nın, kendi bilimsel değerleri oluşmamıştı bile!,
İster Endülüs'ten kalan tortu, ister yürekli seyyahların kulağına kaçmış karsuyu? Ronesans ve reforma ulaşıncaya dek, çok kan aktı. Batı'nın doğasındaki "malum" süslenme ve gururun kökenine", doğu-yu kıskanma güdüsü de eklenince , çoğu kez Oriyent ve Oksident ayrışmasına -alenen (açıkca)- düştükleri de oldu.
O nedenle günümüz "Ortak Pazar" oluşumu, kendi kurgularının sınırını Üsküdar'a kadar varsaydı. Bizi adamakıllı dışlamalarının gerçek nedenini gizlemelerine rağmen, -raslantı- diye yutturmaktan da utanmadılar. Bize siz, "öteki-siniz" diyerek söze başlamak, ne onları utandırdı, ne de bizi usandırıp yıldırdı?. Yavaş yavaş (tedricen) yüzsüzleştirildik.
Yeni icad: Bu günlerde "BOP" diye kısaltılan Büyük Ortadoğu Projesi,
Batı-nın son yüzyılda çelik çomak oynadığı arenaya, meydana, "Yeniden sahiplenme hevesinin" bir tasarımı olarak, hâla kırıtırlar.
Başlangıçta bizim de bir havalara! girmemize vesile olan bu BOP-u oluşturacak
Arap devletlerinin sindirim sorunları yüzünden -ne yazzık ki- tıs-layınca, ne gaz veren, ne de rolantiye razı olan, kalmadı. Meydan yeni "kurgulara" açık görünür olsa da, masa başındaki tasarımlarla, "Arap iklimine" biçim-şekil verecek endâzenin, Arap Baharı kurgusu ve Arapça! olup olamayacağı belirsiz. Dileriz işi Arap saçına çevirmezler. Batı-nın son yüzyılda oyup oynadığı "kum havuzundan" cayıp, "malı gerçek sahibine" iade edip etmeyeceği, her zaman olduğu gibi -gene- belirsiz. Hatta meçhul. Papatya falından ne çıkarsa bahtına. Ya akrep çıkıp sokacak, ya kuş, kanat çırpıp ötecek.
...
Biz ? Bu antika tanrıların, hemen hemen hepsinin eşiğinde mola vermiş, Çam oyma testisinden su içmiş, Varsa zeytin ve keşi, somunumuzla dişleyip kertmiş, yoksa sâde soğan, yavan ekmek ve peksimet yemiş,doyunmuş ve yetinmiş bir kuşağın, kocamışlarındanız.
Beni kocatan da, kendimizi beğendirememişliğimiz.
Tüy-leri kadar bile sevemediler bizi.Sürekli yarsıyık kaldık. Sakin bir kozanın içinde, gün sayan tâlip benim.Bu nedenle bütün savaşlarım,tahta at içinde kin beslemek yerine, at üstünde dobra dobur kan dökerek geçti.Ben dizgin örmüşüm, atlarım kendi kendini germiş.Salındığımız bütün ovalarda zafer, -güya- bizim olmuş.
Bütün muharebelerine düşmansız başlayan, dost telkinleriyle -gaza- ve gazaya gelen benim. Kendimizle kendi yongamızı kerten, bu telkinleri biz umursadık.
Neden?
Şimdi yılıp, kendi başımıza, yarensiz, dizgin bırakıp atları salsak?
Ne dersin? Herşeyi tanrılaştırmada hamarat olan bu Helenist tortu , ne hikmetse dün içinde sinip gizlendiği tahta "atı", hısım akrabalıktan silivermiş.
İşte bu kadardır, peşinde çobanlık ettiğimiz Bürüksel-li atlar üstüne bize okunan ve okutulan "çiğ destan".
Onlar at eğitmeyi (siyâseti ve seyisliği) bizden iyi biliyor.
Benzemezliğimiz âşikâr.
Onların politika dediği, yoğrula yoğrula, karmakarışık bir bulamaca dönüşünce,işin tadı tuzu da kalmadı.
"At ürkmesi it ürkmesine benzemez!" Bu nedenle ürkmeyelim diye de "at gözlüğü" önerir oldular. Görmezden gel bizi, sindir kaprisimizi...
"Dere geçerken at değiştirilmez" derler ya?
Hayır,şimdi yeni politikada, Söz ve vaadler at değiştiriyor.
Atı değil, insanı otlatıp eğiten düzenlere "politika" deniliyor.
İkidebir denen o ki: At izi, it izine karışmış .
Şimdi sıra soruda:
Bize ne lâzım? Gos gos koca kamburun adı ne?
"At partisi mi, atlara gereken "ot" partisi mi? halk umurunu ipe dizip saymaktan bıktı.
Mitoloji dedikleri sipariş kataloğu, böyle böyle uydur kaydır biriktir
Biz ?Yedi deliyiz.(delikanlı)
"Asil azmaz-la, bal kokmaz-ı" biliriz.
Ahi Naci İşsever
#