Sahte Yüzler
İşler güzel olmaz ki, içler düzelmedikçe,
Riyakârlık insanda, en kötü bir tezahürdür,
Şeffaf olup “içini” halkımız görmedikçe.
Değerli Dostlarım,
Hep saklı kaldı kenarlarda ve köşelerde. Sahte yüzümüzle kandırdık gelip gidenleri. Aslında biliyoruz bu oynanan oyunu. Kimse ayıramıyor ak mı, kara mı koyunu. Aslında ne ak, ne de kara bu koyun. Tam tamına “alaca” hani derler ya, hayvanın alacası dışında. İnsanın alacası içindeymiş. Ne alacalar var içimizde dışa vuramadığımız. Geleni gideni sahte davranışlarla kandırmağa çalıştığımız insanların, insan haklarına ne kadar saygılıyız. Ayrılırken helâlaşmak kâfi gelir mi acaba?
Bukalemun derler ya, o bile az kalır inanın yanımız da. “Eğri sağlamları arar olduk”. “Doğru çürükler”, ya da çürümüşler var ya… İşi tezgâhlamaya iyi alışmışlar. Bunun kursunu ve dersini nereden, ne zaman, nasıl almışlar bu konuda bir fikrim yok ancak, öğreten iyi öğretmiş. Hangi oyunu oynarsam zeytinyağı gibi üste dururum bunun için epey hesap yapmışlar kanısındayım. Hem de katıksız görüntü sergileyerek. Vay canına, şeytanın bile aklına gelmeyecek hileleri biz artık günümüzde sergiler olduk. Bu çürümüşlük, bu alacalık, elbette bir gün ortaya çıkacaktır. Çünkü paslı olan bir şeyin üstüne boya atmak kadar zor bir iş yoktur. Hatalarımızı yamalarla kapatmaya çalışmak kadarda sahte tehlikeli bir durum yoktur. Aynı zamanda bu durum geleceğimize yapılan en büyük ihanettir. Bir gün ortaya çıkar, içten içe çürümenin olduğu bir yerde, sağlam görüntü sergilemeye çalışmak hangi akla ve kime hizmet eder dersiniz? Hele bu yanlışı sergilerken iç rahatsızlıklarımızı dualarla, ya da değişik ilaçlarla gideremeyiz.
Ne zaman ki olduğumuz gibi görünür, ya da göründüğümüz gibi davranmaya çalışırsak o zaman huzur bulur ve doğruya ilk adımı atmış oluruz. Bunları bir örnekle açıklamak istiyorum. Bir kurumu, ya da bir ilçeyi ziyarete gelip, aksayan taraflarını görmeye gelen yetkili ve etkili kişilere yıllardan beri çaktırmadan oynanan bir oyun var. Hem de hoşlarına gidecek bir oyun oynanır her dafasında. Oyunu oynayanlar kişiler bu işi defalarca sergiledikleri için acemilik çekmezler, aynı zamanda usanmazlar, hem de utanmazlar… Örnek mi istiyorsunuz. Diyelim ki ilçemizi ziyarete gelecek bir yetkili için yapılan hazırlıkları kısaca arz edelim. Bir hafta öncesinden kurum ve kuruluşlara uyarılar yapılır. Hemen bütün kurum ve kuruluşlar harekete geçer. Bunun yanında gerdan kırmak ta cabası. Hafif tebessümlü yüzlerin arkasında aslında birçok şey gizlidir. Bunun içindir ki, gelen yetkili hiç bir şeyi fark edemez, ettirilmez. Bazı doğruları ortaya koymak için hazırlık yapanların o gün cesaretinin kırıldığını görürsünüz. İnsanın dili tutulur adeta. Çünkü her şey bir anda mükemmel oluverir. Ve hiçbir sıkıntının olmadığının görüntüsü sahneye konulur ve bir anda sergilenmeye başlar. Böyle şaşaalı bir görüntü sergilenirken neyin eksik neyin fazla olduğunu kim söyleyebilir ki. Gelen kişi müneccim değil ki bilsin. Zaten pekte problem istemezler. O an her hangi bir sorunu ortaya koymak için söz alan birini dinleme zahmetinde bile bulunmazlar. Ne mümkün. İşte bu arada çekilen telaş bir an önce hiçbir şeyi fark etmeden, ettirmeden yetkilinin ilçeden ayrılması telaşı vardır bazı kurum ve kuruluşlarda. Bunun için gayret sarf edilir adeta. Arka sokakları ve olup bitenleri öğrenmeden “hışım gibi geldi geçti peh peh peh” derler ya, işte öyle bir şey. Gelir geçer zaten. Ayrılınca da derinden bir oh çekerler olaylara perde çekenler. Çünkü sorunlu yerleri sorunsuz gibi göstermek için harcadıkları çaba, sonuç vermiştir. Bazen seni bile yanıltırlar. Ben mi acaba yanlış gördüm bu zamana kadar diye kendi kendini sorgularsın. Hele birde halk oyunlarıyla, davulla dümbelekle karşılama olursa, yetkili ve etkili kişi iyice şaşkına döner. Hele güzel bir lokantada iyi bird ziyafette çektiniz mi, deyme keyfine. Halkın karnı açmış tokmuş bir şey fark etmez. Cila dilinizde, boya elinizde. Ama her şey paslı beyler… Kral çıplakmış, “çocuk fark etmiş” aslında herkes biliyor ve kendi kendine söyleniyor, bu kral çıplak beyler. Şu Kralı giydirelim artık. Ama önce çıplak olduğunu birileri haykırsın. Krallara sadece kefenler giydirilmesin. Ne yazık ki bunlar silinmeyecek ve kazınmayacak, bir gün mutlaka karşımıza çıkacak bir deftere de kaydediliyor.
Değerli dostlar, biz kimi kandırıyoruz acaba? Kendi kendimizi mi? karşımızdakini mi? Yoksa halkımızı mı? Hiç birini değil aslında, sadece geleceğimizi kandırıyoruz ve uyutuyoruz. Evet, bunlar açık seçik görünenler, her gelen yetkili çok şeyi bilmeden ayrılır bu ilçeden. Yanlış anlaşılırım korkusu iyice içimize hâkim olduğu için doğruları söyleme cesaretini kendimizde bulamayız. Yalanlar yanlışlar, gerdan kırışlar, meşruiyet kazanmaya devam ediyor. En acısı da bu durumlardan rahatsız olmayan iş başında bulunan bazı sorunlu-sorumsuz kişiler.
Kalın Sağlıcakla...