SEDAŞ'ta bunca alacak neden birikti?
650 milyon dolara satılan SEDAŞ 123 milyon TL'lik alacağıyla özelleştirildi…
Bunun anlamı satış bedelinin yaklaşık yüzde 12'si SEDAŞ'ın kasasından ödenecek…
İhale şartnamesinde SEDAŞ'ın alacaklarıyla birlikte devri öngörüldüğünden buna söyleyecek sözümüz yok…
Ancak alacakların bu kadar kabarık olması insanın ister istemez kafasını karıştırıyor…
Sadece bu olsa iyi…
Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen özelleştirme ihalesi sonrasında SEDAŞ'ın AkCez Grubu'na kalmasının ardından SEDAŞ inanılmaz bir yatırım atağına girişti…
Neredeyse tüm mevcut trafolar çok kısa süre içinde yenileriyle değiştirildi…
Hemen hemen her gün 3-5 bölgede yatırım çalışması vardı…
SEDAŞ'ın özelleştirme öncesi yaptığı tahsilatlar bu hızlı çalışma temposuyla kısa sürede yatırıma dönüştürüldü…
SEDAŞ'ın özelleştirme öncesi son aylarda gerçekleştirdiği bu yatırım atağını tahsilat çalışmalarında göremedik…
Hatta tahsilatta bir ağırdan almanın gözlemlendiği söylenebilir…
Sonuç olarak SEDAŞ, yeni sahiplerine dikensiz gül bahçesi şeklinde ve 123 milyon TL'lik alacakla devredildi…
SEDAŞ Genel Müdürü Yunus Bekircan bu süreçte kilit bir noktada duruyor…
Özelleştirme öncesi inanılmaz bir yatırım atağı ve borç tahsilatında inanılmaz bir ağırlık…
Dünkü yazımda Bekircan'a "Özelleştirme sonrası başlatılan borç takibi özelleştirmeden 2 ay önce yapılsaydı toplanan paralar kimin kasasına girecekti?" şeklinde bir soru yönelttim…
Cevabı gelmedi…
Bugün birkaç soru daha yöneltiyorum…
Özelleştirme öncesi son 6 ayda yaptığınız yatırımların bedeli nedir?
O yatırımlar için 6 ay beklenemez miydi?
Yatırımlar özelleştirme sonrasına kalsaydı, yatırımların bedeli kimin kasasından çıkardı?
Sanırım Bekircan sorularımın tümüne birden cevap verecektir…
…
Seçime 29 gün kaldı
Evet seçime sadece 29 gün kaldı…
Ancak adaylardan henüz ciddi bir proje duymadık…
Bu şehri nasıl yönetecekleriyle ilgili kamuoyuna doyurucu açıklamalar yapan aday olmadı…
Özellikle Büyükşehir Belediye Başkan adayları seçime bu kadar az bir süre kalmasına rağmen derslerine çalışmış değiller…
Hala deprem güvenliğiyle ilgili ciddi bir proje sunan yok…
CHP'li Cem Hatunoğlu'nun deprem hazırlığı ile ilgili vaatlerini saymazsak buna kafa yoran yok…
Şu an için Büyükşehir adaylarından beni oy vermeye ikna edebilen olmadı…
Sanırım benim oyumu değersiz görüyorlar…
Daha önce yazdım bir kez daha hatırlatayım…
Deprem güvenliği, şehrin depreme hazırlanması konusunda beni ikna eden Büyükşehir Belediye Başkan adayı benim oyumu alacak… Ve ben oyumu kime vereceksem onu buradan ilan edeceğim…
…
Gerçek cesaret hangisi?
Karacı, havacı ve denizci komutanlar kendi aralarında konuşurken konu cesaretten açılır. Komutanlar cesaret testi yapmaya karar verirler ve sıra karacıdan başlar.
Karacıların komutanı bir asker çağırmış. Asker
- "Emret komutanım" diyerek yanına gitmiş.
Komutanı yere yatmasını istemiş. Daha sonra da bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir vermiş asker kılını bile kıpırdatmadan yattığı yerde beklemiş ve malumunuz ezilmiş.
Komutan diğerlerine dönerek
-"İşte cesaret" demiş.
Havacıların komutanı bir asker çağırmış. Asker yine
- "Emret komutanım" diyerek komutanının yanına gitmiş.
Komutanı helikoptere binmesini emretmiş. Asker helikoptere binmiş ve havalanmış daha sonra komutanı askere aşağıya paraşütsüz atlamasını emretmiş asker de emre itaat etmiş ve atlamış. Yere çakılmış ve can vermiş. Komutan da diğeri gibi dönerek
- "İşte cesaret" demiş.
Sıra gelmiş denizci komutana. Denizci komutan askerini çağırmış. Asker çakı gibi hazırola geçmiş ve
-"Emret komutanım" demiş. Komutan
- "Derhal denize atla ve 10 dakika yüzeye çıkma" demiş.
Asker;
- "Hadi be" demiş.. Komutan diğer komutanlara dönerek
- "İşte asıl cesaret bu" demiş.
İnternetten