İNSAN KÖR TESADÜFÜN ESERİ Mİ ?
HAYAT BİR HEYKELTIRAŞTIR,
HAYAT BİR MİMARDIR,
HAYAT BİR MÜHENDİSTİR,
HAYATIN HER BİR SAFHASI BİR MATEMATİK, BİR ÖLÇÜ,
UZUN SÖZE GEREK YOK BİR İLAHİ İLMİN ESERİ!...
“KÂİNATTA TESADÜFE TESADÜF ETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR"
Sevgili gönül dostlarım, “İnsan - Din ve İslam” başlıklı yazıma gösterilen teveccühe gönül dolusu selam, saygılarımı ve sevgilerimi sunarken bir defa daha merhaba!..
Ruhaniyet olarak alemlerden önce, cismaniyet olarak sonra yaratılmış olan insan kendi dış ve iç alemindeki, özellikleri, güzellikleri, hakikatleri öğrenmeden, bilmeden, bulmadan yaratılış gayesini idrak edemez , mutluluğu da bulamaz. Bu sebeple yaratılışımızın Ruhaniyet ve cismaniyet olarak iki cepheli olduğumuzu öncelikli idrak ve kabul etmeliyiz. Aksi halde ruh ve beden dengesini kuramayan insanlar her iki âlemin mutluluğuna ulaşamazlar. Bu sebeple her iyiliğin ve kötülüğün başı olan insanı dilimiz döndüğünce birkaç âcizane kelime ve cümle ile seslenirken, sizlerin benim anlattıklarımdan daha fazlasını anlayacağınıza inanıyorum.
İnsan nedir?
İnsan kâinatın özüdür. Kâinatın misafiridir. Dikkatlice baktığımızda her şeyi yerli yerine koyup gördüğümüzde, Kâinat’ın içindeki canlı cansız her varlık, İnsana itaat ve hizmet için yarış etmektedir. Güneş, ay muntazam doğmakta, gece gündüzü takip etmekte, mevsimler şaşmadan gelip gitmekte, toprak her türlü mahsulünü sunmaktadır. Tüm mahlûkat Ona doğru hizmete koşmaktadır.
İnsan yaradılış itibarıyla tüm varlıkların sırrını çözebilecek, hükmedebilecek, kabiliyette ve özellikte yaratılmıştır. Dağları delebilir, aşabilir, göklere çıkabilir, denizleri geçebilir, nehirlere gem vurabilir. Velhasıl, ruhaniyet ve cismaniyet olarak en mükemmel varlık insandır. Elbette tüm yaratılanlar hepsi ayrı özel ve güzel ve harikadır. Ancak, en özel, en güzel, en mükemmel ve en harikası insandır.
Peki, öyleyse yaratılmış mı? Tesadüfen mi Ortaya çıkmıştır?
Mehmet Kırkıncı Hoca efendi’yi dinleyelim;
“İnsan kelimesindeki her bir harf birçok noktalardan meydana geldiği gibi bir insanın her bir azası da milyarca hücreden teşekkül etmiştir. Bu manada insanın kafasını bir harf kollarını gövdesini ve ayaklarını da birer harf olarak düşündüğümüzde, her bir insan bu harflerle yazılmış bir kelime hükmünü alır.
İNSAN kelimesinde “N” harfi başa “İ” harfi ise sona konulduğunda bu kelimeye artık İNSAN denilemeyeceği gibi, bir insanında başı ayakları ile yer değiştirirse ona İNSAN demek mümkün değildir. Aynı şekilde “İ” harfinin “S” harfiyle yer değiştirmesi halinde de mana bozulduğu gibi baş gövdenin yerini, gövde de başın yerini aldığı takdirde İNSANIN manası kalmayacaktır.
Büyük harfler üzerinde vermiş olduğumuz bu misalleri, her bir azayı meydana getiren esas rükünler, mesela elin parmakları veya gözün beyaz veya siyah kısımları için düşünülebileceğimiz gibi, bir hücrenin yapısı içinde tatbik edebiliriz. Bu durumda el, göz ve hücrede ayrı birer kelime olarak düşünülecektir. İşte, her bir harfinde binlerce kitap bulunan bu hayat sahibi İNSAN kelimesinin de elbetteki alim ve hakim bir katibi ve nakkaşı olacaktır.”
Evrenin en akıllı, en mükemmel, en özel güzel ve idrak sahibi varlığı olan insan, kendi idrakinin üstünde bir yüce kudret tarafından yaratılmıştır. Yaratılışındaki erişilmez özellik ve güzellik bunu göstermektedir. Bunun aksını söylemek aklı, ilimi inkar edip “kör tesadüfe” inanmağı gerektirir. İnsanın maddi ve manevi varlığı üzerindeki muntazam diziliş ve yaradılışı üzerindeki keşfi, tefekkürü onu arayışa bir yaratıcısının varlığına, teslim olmaya, imana, inanmaya götürür ve ALLAH der!..
Gönül dolusu selamlarımla…