Önyargılarımız
Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın varmış. Kadın kendisine arkadaş olması için dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evine getirerek beslemeye başlamış. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz olmuş. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysalmış. Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğmuş. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak oldukça zor gelmiş kadına. Günlerden bir gün çok kısa süreliğine de olsa evden ayrılmak ve yavrusunu eve bırakmak zorunda kalmış. Gelincikle bebek evde yalnız kamışlar. Aradan biraz zaman geçmiş ve anne eve dönmüş. Gelinciği ve kanlı ağzını görmüş. Anne çıldırmışcasına gelinciğe saldırmış ve orancıkta hayvanı öldürmüş. Tam o sırada içerdeki odadan bebeğinin sesini duymuş. Odaya doğru koşmuş. Ve odada beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış yılanı görmüş. Sizlerle paylaştığım bu öyküde olduğu gibi yaşamımızdaki asıl tehlike önyargılarımız değil midir.? Ağzımızdan çıkarmadığımız ve gökten inmiş gibi inandığımız, tartışmasını bile neredeyse bir tabu saydığımız fikirlerimiz. Bizler kendi yaşamlarımızda, işlerimizde peşin hükümlerden kurtulmadıkça, düşünmek zahmetine katlanmadıkça, toplumumuzda daha büyük peşin hükümlerden kurtulamaz. İşimiz biraz ters gitse, birilerine kızsak, canımızı sıkan bir şeyle karşılaşsak derhal, ?Biz adam olmayız? deriz. Oysa milli şuuru bu kadar yüksek olan bir toplumun iyi taraflarını reddederek, ümitsizliğe düşmesi sizce tehlikeli değil midir? Bir parça can sıkıntısı için bu ağır bir itham değilmidir? Yeni işler başarmak için, peşin hükümlerin etkisinden çıkabilmek lazımdır. Çevremizi ve kafamızı baskı altında tutan bu tabular beynimizin uyuşturucuları değilmidir sizce? İlerleme yeni fikirlerle olur. Bizim için güçte olsa, hiç olmazsa çocuklarımızı her şeyin nedenini sorabilecek şekilde yetiştirelim.
Tekrar görüşmek dileğiyle hoşça kalın.