Zoruma Gidiyor! Neden?
ZORUMA GİDİYOR ! NEDEN ?
Neden birbirimizle didişmekten adeta zevk alır hale geldik?Haklı olduğumuza inandığımız bir düşünceyi ifade ederken karşımızdakini rencide edecek hırçınlıkla saldırır gibi yüklenme hakkını kim veriyor bize ! zannedersem nefsimiz…Üstelik her haklılığımızın mutlak olduğunu zannetme aldanışının mümkün olduğu,ve haklılıklarımızın sadece bilgimizin sınırıyla sınırlandığı bir gerçek iken… Her düşünce sahibinin görüş ve tespitlerinde haklı olabildiği yerler de vardır elbette.Neden haklılıklara onay vermek bir hak iken; bize göre ! bir veya birkaç yanlış karşısında birçok haklılıkları da katlederek karşımızdakini linç etmeye çalışırız ? Zannedersem “adalet” kavramını kavramadaki eksikliğimiz ve kendimize dahi âdil olamayışımızın yanında ideolojik taassubun inatçı refleksi...Karşımızdakinin doğrularını tasdik eğrilerini eleştirme ve tekdir hakkını verecek iken,neden hakkı teslim etmeden toptan reddetme yolunu seçeriz.Acaba hoşgörü ve insana saygı değerlerinin kazanım eksikliğinden mi… Hiç birimiz, “hatasız insan olmaz” sözünün dışında kalamadığı halde, insan düşüncesinin mahsulü bir ideolojik pencereye gözümüzü dikip neden diğerlerinin perdelerini sımsıkı kapatırız .Ateist sosyologların “dogmatik düşünce” dedikleri,inananlar için mutlak doğru kabul edilen Kur’an ve sahih hadisleri dahi kıytırık bilgimizle tartışırken,tartışılması gereken,gönül verdiğimiz bir beşer ürünü görüşleri ,neden mutlak doğrular gibi görerek tartışmaya tahammül edemeyiz ?Kendini ,“bilenlerden” olarak bilen ! ama kendini bilmezliğin sınırına geçtiğini bilmeyen, yansıyan ışığın karanlığına ilerleyen, gönlünü Leyla gibi gördüğü partisine,ideolojisine , meşrebine kaptırıp mecnun olmak neden ?Leyla’nın gerçek sahibinin hakkını unutup Leyla’ya kendini adamak neden ?” İnsanın kıymet ve değer ölçüsünü, Allah’ın ulûhiyet hakkını iade edip O’ndan korkanlar olarak belirleyen Peygamber öğretisini bir tarafa bırakıp;bunu kendi görüş ve düşüncesine yakın olanla değiştirme bağnazlığı neden ?
Kendisini taşlayıp kanını akıtanlara dahi beddua etmeyip, merhamet,şefkat ve hoşgörünün şahikasını gösteren bir Rehberin yolunda olduğunu söyleyip,kendi halkından,inancından olan insana belki densizce, bilgisi kadar tezgaha koyduğu ! görüşüne kin ve öfke ile anında bir tepki göstermek neden ? Kur’an’ın “insanın yaptığı tartışmaktan başka bir şey değildir” diyen ilahî ikazına rağmen , tartışmanın sınırını geçerek, insanları safdillikle,satılmışlıkla ve ihanetle suçlayabilme ,tahkir edebilme haksızlığını ve cüretini insana kim veriyor,neden !? Gerçekten yanlış ve sapıklıkta gördüğümüz birine hemen ,öfkelenip lanetlemeye kalkarız da ,onun bu halden kurtulması için dua ve yardım etmeyi düşünmeyiz …Kıyamete kadar,ferdin, ailenin, toplumun huzurunu bozmak; gurur,kibir ve öfkeyi telkin ederek düşüncemizi bulandırmayı iş edinmiş olan Şeytanın fısıltılarının düşüncelerimize karıştığını düşünmeden aklımıza geleni söylemek veya yapmak ne kadar bilinçli bir davranıştır…
Bunları neden düşündüm.Taraklı Ajans’ın yazar kadrosuna bir kardeşimiz geldi,Tevfik Kaymaz… İsminden Taraklı’nın bir döneminin sayılı tüccarlarından “Gaymaz Tefiyin”oğlu okul arkadaşım Hayrettin’in oğlu olabileceğini tahmin ettim.İlk yazısında bir bardak suda fırtına koparıldı. Kanımca bir siyasi görüş penceresinden bakarak ifade ettiği düşüncelerine destek olanlar,karşı olanlar gibi bir bölünme, yazıyı değil acımasız bir dille birbirini yorumlamaya dönüştü…Bakış açısıdır, katılırsınız katılmazsınız saygı duymamız ve katılamadığımız noktaları edep sınırları içinde ifade etmemiz gerekmez mi ?Bu ülkenin birliğini bozanları da konu eden yazı ne yazık ki, onları şiddetle kınayanların dilinde kendi birliğimizi bozdu…Birbirini “ötekiler” gibi gören anlayış, ölçüsü kaybolmuş yorumların ve yukarıda saydığım olumsuzlukların ortaya çıkmasına , sebep oluyor. İtidalle fikir beyan edenler dahi rasgele atılan taşlardan nasibini aldı…Adalet zaafa düşünce bozgunculuğun nereden çıkacağını kestirmek zor.Sonuç: kim kazandı düşünmek gerekiyor... Peki burada yazarın da vebali yok mu ? Elbette vardır; topluma sunulan bir yazı hakikatleri ifade ederken üslup ve içerik olarak dikkatli olmak zorundadır.Amaç bam teline dokunup çok ses getirmek değilse,senfonik akordu kurmak zorundadır sanırım.Yoksa bir çok doğruları da gürültü içinde kaybolur gider…Bir görüşü paylaşma adına yazılan yazı,okuyucuların birbiriyle neticesiz didişmesine ve sadece nefislerin kazandığı bir kayba sebep oluyor.O kadar söz sonunda hiç kimse kendi düşüncesinden vaz geçmedi sanırım...
Allah Resulünün ifadelerinde ,tebliğinde,kırıcı tahrik edici ve tahkir edici bir tek söz yoktur.Ve Kur’an,Hz.Peygamber nezdinde bütün insanlara “sen onlara en güzel bir lisanla hitap et,bir de bakarsın ki (düşmanlarının) dost olduklarını görürsün” mealinde tavsiyede bulunmaktadır. Ve sözü ,söz üstadı Yunus’un sözüyle bitirelim “Söz ola kese savaşı söz ola kestire başı, söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz."
Ağılı aşı bal eden sözlerde buluşmak temennisiyle saygılar sunarım.