Tevfik KAYMAZ
Memleketim
Gelecek düşündüğümüz gibi olacak.
Sadece dış nesnelerden ve nesnelerin hareketinden etkilenerek varolan yaşam formuna Özne demek doğru değil.
Yayın:
Güncelleme:
Gelecek düşündüğümüz gibi olacak.
Birey istediğinde kendi seçtiği kaynaklardan tarih hakkında bilgi edinebilmektedir. Hele de günümüz bilgi teknolojisi bu tür işleri giderek kolaylaştırmaktadır. Geçmiş e dair farklı bilgiler edinmek meraklısı için çok zor değildir.
Genellikle toplumsal gücü elinde tutanların yazdıkları tarih bilgilerine istemeseniz bile hayatınızın zorunlu eğitim dönemlerinde ulaşırsınız. Meraklıysanız dahasını isterseniz araştırdığınızda birçok olay hakkında birbirinden farklı bilgiler edinirsiniz. Bunları harmanlayacak birikime , güce sahip olmuşsanız kendi özgün tarihi anlayışınızı geliştirebilir ,dilerseniz bunu başkalarıyla tartıştırarak dahada ilerletebilirsiniz.
Her nekadar yazım farklılıkları olsada Tarih bilinebilir bir şeydir.
İnsanın asıl sorunu gelecekledir. Gelecek te neler olabileceği sadece kısmen ön görülebiliyor ve kısmen de planlanabiliyor. Ama her neyapılırsa yapısın ön görüler de planlarda tutmayabiliyor. Çünkü toplumların , bireylerin gelecek beklentileri , ön görüleri farklı ve bu farklılıklar arasında ciddi çatışmalar yaşanıyor.
Geçmiş , Gelecek kavramlarından sözettik. Bunlar zaman kavramının altında incelenen başlıklar aslında.
Peki o halde nedir Zaman?
Öncelikle enerji ve nesne olmalı. Evrenin temel varlıkları. Birde nesne ve enerjinin fonksiyonu olarak hareket olmalı.
Bildiğimiz gibi dışımızdaki evren böylesi bir büyük devinim içerisinde hareket etmektedir.
Peki burada ne eksik kaldı?
Birileri kalkıp bu hareketleri dilimleyip saat , gün , ay , yıl diyecek.
Kim bu? Elbetteki Özne.
Demekki nesne , hareket ve özne varsa zaman kavramı vardır. Peki örneğin tüm insanlar bu evrensel hengame içerisinde birer özne midir? Hayır .Zamanı sadece dilimlere ayırmak bile özne olmak için yeterli değildir.
Birey eğer etrafındaki diğer nesneleri ve bunların hareketlerini etkileyebiliyor yada etkileme değiştirme , dönüştürme arzusu duyuyor ise Özne dir ancak. İnsanı diğer canlılar dan ayıran en önemli özelliklerinden biri bu iradi niteliktir.
Sadece dış nesnelerden ve nesnelerin hareketinden etkilenerek varolan yaşam formuna Özne demek doğru değil.
Bu tür insanlar için zaman kavramının bir açıdan önemi vardır oda , ortalama insan ömrü süresi içerisinde kendilerinin hangi evrede oldukları ve anlık istekleri için ne kadar tüketim yaptıklarıdır.
İçinde oldukları zaman dilimleri boyunca hiç bir şeyi değiştirip , dönüştürmeyi arzulamadan yaşayan insanlar sadece içinde
bulundukları "an" da yaşarlar.
Günümüzde tüm dünyada iktidarı , gücü elinde tutanlarında istedikleri tamda böyle an da yaşayan bir toplumdur. Bunu sağlamak içinde sürekli geleceğe dair , felaket , kaos senaryoları bilinçlere sıkça enjekte edilirki insanlar "zaten gelecek diye bir şey yok" o halde "Şu anın kıymetini bilip bolca tüketelim" panik psikolojisiyle yaşasınlar.
Gelecek dendiğinde Einstein ' in görelilik kuramı çağrışım yapar hep kimilerimizin aklında. Örneğin buna göre ışık hızının üzerinde hıza erişebilen bilen bir nesnenin zamanda ileri yada geri gidebileceği düşüncesi. Bu teorik olarak mümkün gözüksede bu hızdan çok daha azında bile bilinen en dayanıklı bileşikler , alaşımlar ısınarak formunu kaybetmektedir.
Peki biz farklı bir yol deneyelim nedersiniz?
Kimbilir belki bilinen ışık hızından daha hızlı olan tek ışık düşüncelerimiz , hayallerimizdir.
Gözlerimiz kapalı bir on yıl sonrası için sadece iyimser şeyler düşünüp gözümüzün önünden geçirelim.
Sonra bu düşündüklerimizi gerçekleştirmek için kendimizden başlayarak yaşamımızı dönüştürme işinin bir öznesi olalım. Düşüncelerimizin ışığıyla geleceğin nasıl olacağını görelim , gördüğümüzü yapalım , yaptığımızı gösterelim.
Biz nekadar güçlü ve istekli olursak , okadar ;
Gelecek düşündüğümüz gibi olacak.
Ama bunun için güzel , çirkin, iyi kötü tüm gerçeği görebilecek gözlere sahip olmanın ne kadar kıymetli olduğunu bilmeliyiz.
Birde görmeye dair kısa bir öykü ile bitiriyorum.
Bizi , Seven sevmeyen , bilen bilmeyen , bilmediğini bilmeyen tüm güzel hemşerilerime içten ve samimiyetle selamlar. Bir kusurumuz varsa affola. Yeni bir yazı da görüşmek üzere.
-----------------------------------------------------------------------
Tek gözü sağlam adam , uzaklarda renkleri karmakarışık
bir köy görmüş ve yaklaşmış köye doğru. Yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf,
insanları bir tuhafmış köyün....
bir köy görmüş ve yaklaşmış köye doğru. Yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf,
insanları bir tuhafmış köyün....
Girince köyün içine anlamış meseleyi, körler köyüymüş burası, kadınların,
erkeklerin, çocukların, velhasıl herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri...
Gezginci adam karar vermiş burada yaşamaya:
erkeklerin, çocukların, velhasıl herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri...
Gezginci adam karar vermiş burada yaşamaya:
Hiç değilse benim bir gözüm var diyormuş, onlara göremedeiklerini gösterir, yardımcı olur, onlarla yaşayabilirim diye düşünmüş.
Adam şaşkın hallerine bakıyormuş onların, yürümeleri, konuşmaları doğrusu
başka türlüymüş. Bir gün körlerden biri öteki körün malını aşırmış, sadece
tek gözlü adam görmüş bunu, bağırarak ilan etmiş:
- Filanca, malını çaldı falancanın.
körler:
- Nereden biliyorsun o kadar uzaktan duyulmaz ki, demişler.
başka türlüymüş. Bir gün körlerden biri öteki körün malını aşırmış, sadece
tek gözlü adam görmüş bunu, bağırarak ilan etmiş:
- Filanca, malını çaldı falancanın.
körler:
- Nereden biliyorsun o kadar uzaktan duyulmaz ki, demişler.
- Ben duymadım, gördüm, gözüm var benim görüyorum. Körler göz diye, görmek
diye bir şey bilmiyorlarmış, uzun yıllar içinde çoktan unutmuşlar bu hissi.
- Ne demek görmek, demişler, nasıl görüyorsun yani, duyulmayacak mesafeden
anlıyor musun ne olup bittiğini?
- Anlıyorum tabii...
- İnanmayız, imtihan edeceğiz seni...
diye bir şey bilmiyorlarmış, uzun yıllar içinde çoktan unutmuşlar bu hissi.
- Ne demek görmek, demişler, nasıl görüyorsun yani, duyulmayacak mesafeden
anlıyor musun ne olup bittiğini?
- Anlıyorum tabii...
- İnanmayız, imtihan edeceğiz seni...
Adamıı almışlar uzakça bir yere dikmişler, tecrübeleriyle biliyorlarmış o
uzaklıktan hiçbir şeyin işitilmeyeceğini.
- Anlat bakalım, şimdi biz ne yapıyoruz, demişler. Adam anlatmış...
- Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz, şu ayağa kalktı, bu elini oynattı, beriki
bacağını sallıyor, derken körler bir evin içine girmişler, bağırmışlar:
- Anlatsana...
- İçeri girdiniz, göremiyorum ki... körler bilmedikleri için içeri
girmenin ne demek olduğunu:
- Ne olmuş yani içeri girmişsek, elli santim fark etti, anlat anlat,
demişler...
- Arada duvar var görmüyorum.
Körler:
- Sen atıyorsun, demişler, demincek tesadüf etti, bak, şimdi bilemiyorsun.
- Çıkın dışarı söyleyeyim.
- Bu kadar uzaktan duyunca ha içerisi, ha dışarısı, ne çıkar yani...
- Ben duymuyorum, ben görüyorum, diyormuş adam
- Öyle şey olmaz, demişler, sende bir bozukluk var, saçmalıyorsun, acayip
şeyler söylüyorsun, hekime muayene ettireceğiz seni...
- Sen atıyorsun, demişler, demincek tesadüf etti, bak, şimdi bilemiyorsun.
- Çıkın dışarı söyleyeyim.
- Bu kadar uzaktan duyunca ha içerisi, ha dışarısı, ne çıkar yani...
- Ben duymuyorum, ben görüyorum, diyormuş adam
- Öyle şey olmaz, demişler, sende bir bozukluk var, saçmalıyorsun, acayip
şeyler söylüyorsun, hekime muayene ettireceğiz seni...
Adamı yaka paça alıp köyün hekimine götürmüşler, hekimde kör tabii...
Elleriyle yoklamaya başlamış adamı, yoklamış yoklamış ve parmaklarını adamın
yüzünde gezdirirken:
Elleriyle yoklamaya başlamış adamı, yoklamış yoklamış ve parmaklarını adamın
yüzünde gezdirirken:
- Buldum, demiş. bozukluk burada.... Adamın açık olan gözünü kastediyormuş
hekim ve:
- Saçmalaması bundan dolayı, diyormuş, ben şimdi hallederim, düzeltirim
onu...
hekim ve:
- Saçmalaması bundan dolayı, diyormuş, ben şimdi hallederim, düzeltirim
onu...
Körler ülkesinde doğruları söylemeye kalkan gezginci zor bela kurtarmış
kendini oradan.
kendini oradan.
Körler görenleri anlayamamışlar, saçmalıyor sanmışlar ve onu da kendilerine
benzetmek için gözlerini çıkarmaya uğraşmışlar.