Sosyolojik Çürüme
Sosyolojik çürüme biyolojik çürüme kadar tehlikeli ve daha kapsamlıdır. İnsan, toplum ve millet çürümeye başladı mı artık önüne geçilmez problemlerle karşılaşmak o toplumun yok oluşunun başlangıcını ilan eder.
Sosyal disiplinlerin verilerine göre bir toplumda ahlak değersizleşiyorsa, örf ve adetler alay konusu yapılıyorsa, kuşaklar arasında dünya görüşü açısından derin farklar ortaya çıkıyorsa orada tam bir sosyal çürüme vardır.
Yönetenler ile yönetilenler arasında duygu kopukluğu, dil sorunları, ifade ediş tarzları arasındaki farklar derinleşiyorsa, çürümenin başlamış, devam eden halini göstermesi bakımından önemlidir.
Devlete ait, millete ait, tüyü bitmemiş yetime ait bir hakkın teslim edildiği "varlıklar" yönetenlerin kamu adına kullandıkları yetkileri ile harcadıklarının hesabını Hz. Ömer örneğinde olduğu gibi ilgili kurumlara veremiyorsa artık çürüme derinleşmenin ötesinde kokuşmaya başlamıştır.
İnsanlar; konuştuklarında, yalan söylediklerinde, yüzleri kızarmıyorsa, ısrarla yalanı meşrulaştırmaya çalışıyorsa, yediklerine dikkat etmeyip haram-helal ayrımı yapmıyorsa, küfürlü konuşmalar sokakları kapsıyorsa, burada tam bir çürümüşlük vardır.
Eğer 19 yılda devlet ihale kanunu 191 defa değiştiriliyorsa artık orada çürüme değil TUZ kokmuştur.
Yapılacak şey ister biyolojik ister sosyolojik olsun çürümeye sebep olan etmenleri ortadan kaldırarak işi ehline teslim etmek, hukukta adaleti sağlamak, yönetimde hesap verebilirliği erdem haline getirmektir......!
Ümit ederim ki, bu salgın döneminde toplumun her katmanı düşünür, ders çıkarır, bilimi kendine rehber edinir….
Sonuçta bu çürümenin durdurulduğu, hakkın, adaletin hâkim kılındığı, ehliyet ve liyakatin kabul gördüğü, toplumun barış ve sevgi dilini kullandığında yeniden bir toparlanış, yeni bir medeniyet hamlesine geçilmiş olur.
Kuran-ı Kerimde anlatılan kıssalar bunun şahididir.