Buğulu Bir Portre
Düşen aslında sadece kalemim değildi; kalemim yere düşerken umutlarımın suya düşmüşlüğünü yansıtamamıştım bir önceki yazımdaki dizelerime... Yani o kadar büyüktü ki şiire duyduğum aşk; o kadar engin denizler yaratıyordu ki içime akıttığım gözyaşlarım ve bunun sonucunda ortaya çıkan yüreğimdeki yazma isteği... Ve yine en nihayetinde başarısız olduğuna inanılan günahsız dizelerim ya da sadece benim oluşturduğum hüsnü kuruntularım...
Öyle ya da böyle, kalem düşmüştü bir defa yere, onu almak için eğmem gerekiyordu eğilmeyen başımı yerlere. İşte ben de bu anlamda, biraz da Ahi Naci İşsever’i sizin tanıyabilmeniz açısından, düşen masum kalemimi onun karşısında saygıyla eğilerek almayı yeğledim...
Gerçi onu tanıyıp tanımamak sizin sorununuzdu, bu işe benim karışmamam gerekiyordu. Zira anlatmakla da anlaşılamazdı zaten o. Ama şunu bilin ki, eğer onu gerçekten tanımıyorsanız, zarardasınız. Bence kurtulun bu zarardan, “zararın neresinden dönülse kardır” derler, şansınız var yani, geç kalmış sayılmazsınız.
Dediğim gibi, o anlatmakla anlaşılmaz; okuyun onu, okudukça anlamaya çalışın. Göreceksiniz ki, siz onu anlamaya çalıştıkça o iyice anlaşılmaz bir hal alacak; zihniniz onun oluşturduğu caddelerde kaybolacak. Lakin onun kurduğu cümlelerde tabelaları gizlenmiş bir sürü kavşak çıkacak karşınıza. Tabelaları bulacaksınız, fakat bu kez de tabelalardaki yazıların başka bir lisanla yazıldığı gerçeğiyle karşı karşıya kalacaksınız. Bir fikir gelecek aklınıza; elinizdeki sözlüğü adres edip çare bulmaya çalışacaksınız soruna. Sonuç mu? Sonuç tabii ki hüsran! Bu kez de dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan notalarla oluşturduğu melodi kaybolacak dudaklarınızdan.
Bizde olayların oluşması, onda vukuu bulan hadiselerdir; biz sorunlarla uğraşırken, o meselenin köküne iner... Yazdıklarına “bilmece” desek, tarif az kalır; “düzmece” desek, dilimiz sürçmüş olur. İşte görüyorsunuz, Ahi Naci'yi anlatmaya yetmiyor dilim, yetmiyor fikrim...
Eğer doğuştan size verilmiş bir şans sonucu karşınıza çıkar da, şayet dinleme fırsatı bulursanız onu, ne kadar talihli insanlar olduğunuzu anlayacaksınız. Fakat gelin görün ki, onu gene anlayamayacaksınız. Kızmayın ama bu onun da suçu değildir; onu anlamak biraz işçilik gerektirir. Onu anlayabilmek için öncelikle kurduğu cümlelerdeki buğuyu yok etmeniz gerekir ki; bu gerçekten zor bir şeydir. Bana göre güzel olan her şeyin bir şekilde gizlenmesi gerekir, Ahi Naci de zaten bunu yapar; ortaya çıkardığı güzelliklerin fark edilmesinden korkar. Böyle düşünmesi onun bencil olduğu anlamını da taşımıyor bence, zira yine bana göre, onun ki kibirden başka bir şey değildir, ondaki kibir kibirsizliğin kibiridir.
Şaşırdım!
Kalemini mi anlatsam, yoksa dilini mi?
Boğuldum denizinde kurtarın beni!
İnanın o bizim asrımızda yaşamıyor;
O bambaşka biri.
Eskide kaldı, eskimedi dili.
O bizden kıskanılan sayısız sözcüklerle yapar işini.
Bize öğretemese de edebiyatın edebini,
O edebiyatın “ağır abisi”.
O bahsettiğim Ahi Naci ki;
...