Yol Tutması
Birden bire hatıralar sardı dört bir yanımı. Baktığım her yerde birazdan anlatacağım meselenin izi duruyordu. Ben bu konuyu düşünmek istemesem de; bana her şey aynı “yolu” hatırlatıyordu. Bu şarkı anlatacağım bu virajlı “yolun” fonuydu; fon müziğiydi. Müzik eşliğinde yolculuk da güzel olur ya hani...
Biz Başbakanla hayalimizde canlandırdığımız -gelecekte olması muhtemel- bir yol uğruna, yürümeye yeltenmiştik söz konusu yolda. Yani olmayan bir yolda. Umut dünyası işte! İnanmıştık ya da. Ne bileyim? Nasıl anlatsam? Her şey bir şarkıyla başlamıştı yani. Zira öyle şarkılar vardır ki; tam da sizi anlatır hani. “Bam” ve “Tel” meselesindeki gibi. Başbakan vurmuştu bamtelimizi…
Biz inandık, siz inanmayın sakın! İnandığınız -ölümsüzlüğü yakalayan- şarkı bile olsa! Nitekim bizim Başbakan çıktı seçim meydanlarına; dedi ki “Beraber yürüyeceğiz biz bu yollarda”! lakin seçim meydanlarında attığı nutuk “duble yol projeleri”nden ibaret olsa da; bizim inanmamamız gerekiyordu bu “yol” yalanına...
Şarkıdan bahsederken “ölümsüzlüğü yakalamak” dedim de, aklıma geldi. Nitekim insan biyolojik anlamda “ölüm”ü yenemeyeceğini bildiği için sanata başvururmuş. Şayet siz de ölümsüzlüğü yakalamak istiyorsanız; hemen kalemi elinize alıp, Taraklı yolunu objektif bir şekilde kağıda dökün! Öyle ki; 1936 yılında bir köşe yazarının kaleme aldığı “Taraklı Yolu”yla ilgili köşe yazısı bugün hâlâ güncelliğini korumakta. Yani adam ölümsüzlüğü yakalamış yazdıklarıyla. İşte benim de amacım ortaya bir sanat eseri koymak aslında! Nitekim edindiğimiz bilgilere göre “Taraklı Yolu” 29 yıl sonra bitecekmiş, yani benim yazdığım bu yazı güncelliğini -29 yıl daha- yitirmeyecekmiş! Ki -daha önceki yola dair verilen demeçlerin bence bıraktığı intiba gereği- bu “29 yıl savı" da pek inandırıcı gelmediği için bana; yazdığım bu yazıyla şimdiden ölümsüzlüğü yakaladığımı düşünüyorum dünyada!
Taraklı Yolu bu! Nereye bağlarsan bağla...
1936 dedim! 1997,1998… 2007,2008… Diye tarihleriyle birlikte bir sıralayacak olsam -yol hakkında- çıkan gazete haberlerini; sizin de -bizim gibi- mideniz bulanır hani! Taraklı yolu bu; mideleri bulandırmayacak gibi değil ki. Söz konusu yolun hudutlarına girdiğiniz anda, başlar beyninizde bir döngü süreci; mideniz yediklerinizi tekrar geri çıkaracak gibi olur ya hani; ve belli bir süre sonra dayanamayıp kusarsınız içinizdekileri… “Yol Tutmasıdır” bu iğrenç olayın ismi! İşte ben de buraya kadar dayanabildim; halbuki şimdiye kadar “beni -yol- tutmaz” diye böbürlenirdim! Ancak “Taraklı Yolu”nun ve “Taraklı Yolu Meselesi”nin keskin virajlarına bu kadar dayanabildi midem. Kabullenemedim yani; midem kabullenmedi aslında bu haksızlığı. İşte ben de bu yüzden kusuyorum şuan yazdıklarımı… Ve kusacağım bundan sonra -da- yazacaklarımı…
Kusmaya başladım ya bir kere; “Bilecik Meselesini” de kusacağım sizlere! Öyle ki “yiğidi öldür hakkını yeme” derler! Bu konuda bize “yol verenler!” ve “yol gösterenler!” de yok değildi hani. Lakin o malum “Milletvekilimiz” ve “Taraklılılar” arasında geçen -yola dair- bir söyleşide; “isterseniz Bilecik’e bağlanın” diyerek yol sorununu çözmeye yönelik projelerle karşımıza çıkan siyasileri de görmedik değil yani! Malum siyasetçimiz bu projesiyle hem bize yol veriyordu, hem de yolumuzu Bilecik’e bağlayıveriyordu! Fakat bizim Sakarya’nın asli unsuru olduğumuzu galiba bilmiyordu…
Bütün bu yazdıklarım “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını dinlerken aklıma geldi. Bu şarkı ki; -o zamanlar- Başbakanla özdeşleşmişti. Nitekim biz Başbakanla söz konusu yolda beraber yürümeyi o kadar çok istedik ki; bu yolda “O”na yoldaş bile olurduk belki! “O” bizimle yoldaş olmak istemiyor belli ki...
Ve bu şarkıdan sonra şöyle bir “Yol hakkında” yazılan diğer şarkıları düşünürken, birden “Toprak olur taş olurum/Yolunda yoldaş olurum...” dizeleri geldi aklıma. Gerçekten de Başbakan yapsaydı yolumuzu, hem “Toprak olur taş olurduk” hem de Başbakanın “Yolunda yoldaş olurduk”! Fakat Başbakanın yapmadığı bir yolda biz “O”na nasıl yoldaş olabilirdik? Buna karşılık şarkının birinci mısrası -yine de- bize uyuyor. Lakin bizim 11 km.lik “Taraklı Yolu” bitene kadar, biz çoktan toprak olup gideceğiz gibi!.. Ben yazdığım bu son yazıyla ölümsüzlüğü yakaladım hadi!. Fakat diğer Taraklılılar -yolun sonunda- toprak olup göçerken ne yapacaklar peki? Ölecekler gibi…
Hoşçakalın “Beşinci Mevsim” sakinleri…