Erol AFŞAR
Erol Afşar
Entellektüel- Fahişe
Yayın:
Güncelleme:
Yazmak, hele konjonktüre, hele iktidara, hele ki tek parti iktidarına karşı yazmak daha bir zordur.
Şu anekdota bakar mısınız?
Gazeteci Swinton, 1880'lerde New York Times'ta yazıyor.
Gazete bir Yahudi tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu.
Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok.
Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından...
"Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da 'Özgür, bağımsız basın' diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de..." diye başlıyor sözlerine...
"Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz, çünkü.
Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor.
İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır.
Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır.
Çalıştığım gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım.
Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır.
Bunu siz de biliyorsunuz, ben de…
Öyleyse şimdi burada bağımsız, özgür basının(!) şerefine(!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı?
Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız.
Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız...
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz.
Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı...
Bizler entelektüel fahişeleriz."
Not:
Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk etti.
Gazeteden istifa etti ve kimseden para almaksızın "John Swinton's paper" diye tek yapraklı bir gazete çıkartmaya başladı.
* * *
İşte budur gazetecilik…
Ampulün ışığına üşüşmek değildir.
Gücün ve iktidarın karşısında büzüşmek değildir.
Dünyaya geliş sebebimiz büyük bir sınavdır.
Hayata ve olaylara emredildiği ölçüde müdahale etmek, elinden geldiğince dik durmaktır.
Bazen değiştiremezsiniz akışı, kaderi…
Ama zaten sizden sorulacak olan daha ziyade ters esen rüzgara karşı duruşunuzdur.
Entelektüel fahişe olmamaktır yani…
* * *
Yazmak zordur, yorucudur…
Biz de yorulduk.
Her insan gibi dinlenmeye, resetlenmeye ihtiyacımız var.
Hazır, mutat hanımköy tavafının vakti de gelmişken, şöyle iki haftalık bir ara verelim.
Yol uzun, ömür kısa…
Dolayısıyla vedalaşmanın diğer adı da helalleşmek…
Hakkı hukuku bilenlere tüm haklarımız helal olsun.
Sizler de hakkınızı helal edin inşallah… #