Mâtem/atik: Basit Eşitsizlik
Ben ayda parlayan yaldızları, yön bulduğum yıldızları sana bağlamıştım. Yürüdüğüm yolun, sağın ve solun, batıyla doğunun seninle bir ilgisi vardı. Batı ve doğu yitince, elimde kuzey de güney de kalmadı: Ne bir bardak sıcak çayın, ne portakalın tadı kaldı.
Suyun ve ışığın yokluğunda çiçekler de açmadı. Açmayınca solmadı. Kuşların sesinden yoksun kalan kediler miyavlamadı. Zaten ortada fare de yoktu. Ne oltama takılacak bir balık, ne de solucan vardı. Lakin yokluğunda buna gerek var mıydı?
Ben her şeyi sana bağlamıştım. Her şeyin seninle bir ilgisi vardı. ‘Her şeyim sensin’ dememin aslı da vardı; astarı da vardı. Şimdi bende varlığı yeniden sahiplenecek yüz mü kaldı? Elimde koskoca bir yüzsüzlük kaldı. Senden kalan eksiklikle seni dilenen bir yüzsüzlük…
Seni ve sana ilişkin ‘her şeyi’ dilenen…
…
Bir sen eksiksin aslında; bir sen yoksun… sen yoksan bir de ben… Ben olmayınca eylemim olur mu? Lakin sendin öznem! Seni öz/leme sebebim de -sanırım- buydu zaten. Oysa sana bıraktığım altı üstü bir ‘ben’ vardı. Sen olmayınca tenimde ne nefes, ne hayat kaldı.
Her şeyin seninle bir ilgisi vardı. Her şey sende kaldı:
Sende her şey... bende hiçlik…
Basit bir eşitsizlik!
...
Ve eşitsizliğin bir yanında sen; diğerinde ben… Senin olduğun tarafa atılsam kurtulurdum eksiden... Kurtulurdum eksiklikten… Ya da daha pratik bir yolla öbür tarafa geçsem... Aman neler diyorum ben!
Bak eksiklikten sözler bile saçmaladı.
Ne ev kaldı, ne de çarşı... hesaplar şaşakaldı.
Zirâ akıl sende kaldı.
Bir de kalem...
Kır ki zaten söz kalmadı.
"Matematiğin hiçbir dalı yoktur ki, ne kadar soyut olursa olsun, bir gün gerçek dünyada uygulama alanı bulmasın." (LOBACHEVSKY)
#