Kalkınma Değil; Kalkma Vakti
Ne kördük hâline, ne de sağır… Seni bağrımıza basmamız kusursuzluğunun neticesi değildi.
Biliyorduk hâlini.
Gördük geçirdik! Geçiştirdik…
Duyduğumuz aşk kör etmedi bizi. Sana sevimli görünmek adına, kusurlarını görmezden gelmedik.
Sustuksa şimdiye dek.. seni hoş görmedik, tahammül ettik.
Kör değildik! Bildik, bilendik...
Ve geldiğinde an, Mûsa’nın korkusuyla yapıştıksa yakana, Mûsa sakalını çekiştirsin istemedik. Selâmın üzerinde olduğu bir Peygamber, senden selâmı kessin istemedik!
Sana olan sevgimiz, seni kaybetmeyi de göze aldırdı bize.
En sevimsiz hâlimizle, seni kazanmak adına, şefkâtin en lâtif nüfuzuyla titredikse üstüne.. ve sonunda titreten bir celâlle tecelli ettikse sarsılmaz dağlarına, kabalığına… bu dahi sana olan şefkâtimizdendi.
Bilirsin!
Annelik vasfını yitiren bir kadının, yavruyu sahte bir merhametle büyük bir düşman olan uykuya teslim etmesi, şefkât değildir: gözünü açtırmamak bir cinâyettir!
Herkesin herkesi hoş gördüğü; körlerin, sağırların vahşi bir merhametle birbirine gülücükler saçtığı bu huzur diyarını terk etme vakti şimdi!
Huzursuzluk vakti(!)
Uykunun terki kızdırsa da insanı, celâllenme zamanı!
Kalk!
Artık uyan!
Ve uyar etrafı...