Barış Dini (İslam) Adına Böyle Hareket Edilirmi
Olaya sebep olan şey ABD’de Peygamberimizi küçük düşüren filmin çevrilip internet üzerinden yayınlanmasıydı. Böylece olaylar başını aldı gidiyor.
Peygamberlerden herhangi birine veya son peygambere reva görülen bu tür yayınların affedilir bir yanı yok. İzan ve insaf sahibi hiç kimsede bu kötü kışkırtmaya pirim veremez. Vermemelidir. Doğru olan budur.
Asırlardan beri devam eden İslam–Hıristiyan çekişmeleri bu işlerin tarihi temellerinin olduğunu ortaya koymaktadır. Hz. Peygamberin Medine’ye hicretiyle başlayan özellikle Yahudi karşı koymalarına, tahriklerine karşı İslam gelişti, serpildi, insanlığın kurtuluşunun önünü açtı.
İslam medeniyeti çok kısa süre içinde Habeşistan yaylalarından Kafkaslara, Altay dağlarından İstanbul önlerine veya mağripten maşrığa kadar olan bölgede tam bir medeniyet havzası oluşturdu. Zenginlik, üretim, can ve mal emniyeti geniş ölçüde sağlandı. Tüm bun gelişmeler başta Papaz Piyer Lermit olmak üzere Hıristiyan soylularını 200 devam edecek adına da haçlı seferleri denilecek kan, gözyaşı ve felaketler getirecek, batının zenginleşme yolunu açarken, Ortadoğu’nun geri kalmasına sebep olacak işlere de öncülük edecekti.
Son yedi asırdır batı üretmeye, icad etmeye, zalimce sömürmeye çalışırken, maalesef İslam dünyası bir direnç noktası oluşturamadı. İlimde, hikmette ve sosyal hayatta hep geri kaldı.
Özellikle 1877-78 Osmanlı- Rus harbiyle bu açıkça gözlendi. Bir set görevi yapan Osmanlının omurgası kırıldı. Artık Osmanlı coğrafyası tepki vermiyor, bölge ülkelerinin yöneticileri kendi ikballeri için emperyal güçlerle işbirliği yapıyor ve onlardan direktifler alıyordu.
Bilim sukut etmişti. Fizik, kimya, matematik, biyoloji, tıp, sosyoloji ve tarih felsefesi alanında dünya çapında ne bir ilim adamı nede bir filozof çıkaramadı. İslam medeniyeti her yönden diz çöktürülmüş, sömürüye açık, tahriklerin yapılabileceği bir coğrafyaya dönüştürülmüştü. Bu iş için batı yüz yıllar boyu durmadan çalıştı.
Bugün İslam coğrafyasında sokağa dökülen barış dininin sözde müntesipleri olanlar yenilmiş bir medeniyetin tepkisini veriyorlar. Ezilmişler, hor görülmüşler, yer altı ve yerüstü kaynakları yağmalanmış, beyinsel olarak iğdiş edilip köleleştirilmişlerdir.
Üretmiyorlar, araştıramıyorlar, sadece bağırıp çağırıyorlar. Eğer böyle olmasaydı 1,5 -2 milyar Müslüman dünyası, Amerikalının ve müttefiklerinin önünde Iraklı askerin 1990’da Körfez Savaşında Kuveyt’e Amerikan askerinin postalı altına başını koyarken çekilen fotoğraf olurmuydu?
Minnacık Danimarkalı bir ressam o çirkin karikatürü çizebilirmiydi? Salman Rüşti benzer hakaretleri yapabilirmiydi? Elbette hayır!
Birde madalyonun öteki yüzü var ki iktidara gelen İslam ülkelerinin yöneticileri bir süre sonra Neron’ları, Firavunları aratmayacak kadar despot oldular. Ezdiler, korkuttular, sindirdiler.
Böyle bir psikolojiye sahip kitleler fırsatını bulunca yapacakları tek şey yakmak, yıkmak, dökmek ve öldürmeden başka ne olabilirdi ki? Öylede yaptılar, yapıyorlar.
Hâlbuki 1990’da Sovyetler çökünce Varşova paktı dağıldı. NATO’nun düşmanı kalmadı. Dağılması gerekiyordu. Dağıtmadılar. Aksine yeni düşman ilan ettiler. Artık yeni düşman Ortadoğu ve Müslüman halklardı. Batı basını bunları yazdı, çizdi. Açıkça ilan ettiler Kırmızı kuvvetlerin yerini yeşil kuvvetler yani Müslümanlar almıştı. Artık hedef tahtasındaydık. Fundamantel Müslümanlar, Terörist Müslümanlar, gerici Müslümanlar, ilkel Müslümanlar ve ılımlı Müslümanlar lafları ayyukaya çıktı. Ancak 500 seyircili film 30 milyon, 500 tirajlı dergiyi 500.000 bin kişiye satarak para kazandılar!
Batı medyasının şişirdiği bu kötü furyaya, yerli işbirlikçiler ve onların maşaları da katılınca işler çığrından çıktı. İşte olaylara birde bu pencereden bakıp sağlıklı sonuçlar üretmek gerekmez mi?
Akıl, vicdan ve hikmet penceresinden bakıldığında ne yazık ki iki milyar Müslüman, 60 kadar İslam devleti (laik veya anti laik olması hiç önemli değil), üniversiteleri, medreseleri, okulları var olan bilim adamları ve temsil ettikleri kuruluşlar ne yazık ki bu görüntüyü sergileyemiyorlar. Bir araya bile gelemiyor çözüm üretemiyorlar.
O halde asıl suçlu kim? Bat ve batılılarımı? Yoksa İslam ülkelerinin aydınları, entelektüelleri ve yöneticileri mi? Asıl soru budur. Bu soruların cevabı verilmeden ne tahrikler ve nede provokatörler biter!