'Gözümde vahşet-i hunin-i şems-i garibe bak'
Bir gözde güneş nasıl batabilir? Akşamın o büyüleyici kızıllığı, sanki birazdan bir alev topu dünyayı sarıverecek gibi kızıl giyen hava bir gözde nasıl görülebilir?
Gözler… Ne büyük anlamlar gizli aslında. Sevinci, öfkeyi, üzüntüyü, sevgiyi onlarla anlatırız çoğu kez. Kelimelerin yetersiz kaldığı zamanlarda ya da kelimelere bir anlam yükleyemediğimiz anlarda… Bir çift gözdür güzeli gören, bir çift gözdür gözyaşıyla sulanan ve bir çift gözdür gördüğü halde kör olan. Ne çok işlevi vardır aslında. Ve bir güneşin batışını izlemek bir çift gözde… Ne müthiş bir yansıma, ne farklı bir anlam. Sanki bir anda kan boşalıverecek gibi semanın kızıla boyandığı noktada. Kanlı bir vahşet adeta. Sonra güneşin battığı an… Havanın, gözlerin kapkara olduğu, gecenin ürpertici sesinin işitilmeye başlandığı an. Ve yıldızları izlemek bir çift gözde… Gecenin esrarengiz ahengiyle yıldızların raks edişini izlemek. Ne müthiş bir tablo… En güzel, en huzur verici anları sadece bir çift gözLe yapmak ya da bu güzellikleri sadece bir çift gözDe görebilmek.
Sonra bir yıldızın kayışını görmek. Bir yıldızın sönüşünü, bir yaprağın dalından düşüşüne şahit olmak. Ne ürpertici bir an… Ve gözyaşıyla ıslanan gözlerde bir güneşin batışını böylesine izlemek. Kan olan bir çift göze çanak tutmak. Ve bir çift gözün kapanışı… Hayata, güzelliklere, güneşe, yıldızlara ebediyen kapanan gözler. İşte bütün anlamların yok olduğu sahne. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlarda konuşan gözlerin, o anlam yüklü geminin rıhtımdan ayrılışını izlemek. Ne acı veren bir ayrılış… Ve nasıl bir Yok oluş.