Hacı Atıf Kimdir? (9-Son)
Tek bir ünlem… Evet, tek bir ünlem bazen, bütün anlatılanlara fâik olur.
Sayfalar dolar, ciltler oluşturulur adına. Fakat tek bir ünlem, ruhun derinliklerinde yaşananları dışarıya aksettiren tek bir ünlem her şeyi aşikâr kılar.
Oysa daha anlatacaklarımız vardı. Madan Mehmet Usta ile Muzaffer Amca’nın; Hacı Atıf döneminin politik analizini nasıl yaptıklarını konuşacaktık. Sonra Hacı Atıf Efendi’nin, kızı Ayşe Hanım’la Erbilli’nin hanesinde kaldıkları birkaç günü ve Ayşe Hanım’ın bu ziyaret hakkındaki gözlemlerini anlatacaktık.
Ya kitaplarının akıbeti… Hepsi mi yakıldı? Elimizde bir deftercik olsun kalmadı mı Hacı Atıf’a dair?
İşte merhum Hacı Atıf’la alakalı anlattıklarımızı kıylükal (dedikodu) eden şey; onun haldaşı, hayat arkadaşı, eşinin ağzından dökülüveren “âh’lar!” idi.
“Onun adı ne zaman anılsa peş peşe “âh!” der ve susardı. Biz bundan her şeyi anlardık” diye aktardığında torun Atıf, biz de sözümüzün bağlandığını anladık.
Teşekkür ettik Atıf Hoca’ya. Ve bu yazıların oluşmasında yardımını esirgemeyen, katkı sunan özellikle Adil Hafız’ Bey’e, Muzaffer Amca’ya, Madan Mehmet Usta’ya, merhum İrfan Hafız Hoca’ya ve Saim Hafız’a, İsmail Hakkı Bey’e, Kemal Ağabey’e, dedem Kanlı Mustafa'ya, Yakup Amca’ya, Hafız Ali Hoca’ya, Gürcan Abi’ye, Ahi Naci Bey’e, Bilge ve Saadet Dikici Hanımefendi’lere, Sıtkı Hafız'ın torunu Sümer Bey'e, Cemalettin Çınar Bey'e, Enes’e ve Faruk Serkan’a ve hatırımıza gelmeyen cümle Taraklılılara…
Fırın evinde yanan ciltlerce kitap ve defterin külleri Taraklı’nın kıraathanelerinde masalara savrulmuş uçuşuyorken, (öyle ki o külleri yeniden teneffüs edecek adam da kalmadı) gazyağı şişesine bu külleri doldurma çabasıydı bizimkisi. Küllerin yanmayacağını tekrar tekrar dinledik. Fakat laf dinlemedik!
Haydi toparlanın! Çamçukuru’na gidip gömülen Taraklı kütüphanelerinden birer tas toprak alıp başımızdan aşağıya döke döke Taraklı Mezarlığı’na doğru koşmamız gerek diyorum arkadaşlara.
Hatalar bizden…
Mevla, Hacı Atıf Efendiye rahmet eylesin.
Komşuluk hakkını helal eylesin…
#