Liman
İskele alma vakti gelip çatmıştı; adam, tekrar döndü kadına:
-Senin olmadığın bir limana yanaşmaz artık bu gemi!
Bir limana yanaşmazsa, sonunda alabora olacak gemin, yazık olur, dedi kadın.
Bunu bilmiş olman, limanda bekleyeceğine de inandırır beni, dedi adam.
Gemini, alabora edeceğine bilerek-kanıp, limanda bekleyeceğimi mi sanıyorsun, dedi kadın.
Bilerek-kanmak, ancak yapılmış bir tercihin yaldızıdır, dedi adam.
Ben yaldızlı mı konuşuyorum, dedi kadın.
Yalan konuşmuyorsun, yalnızca bir kadın gibi konuşuyorsun, dalgalı bir lisan, dedi adam.
Bu, benim zayıf olduğumu kanıtlar mı, dedi kadın.
Limanda beklemek, gemide sert rüzgârlarla boğuşmaktan daha zordur, dedi adam.
Senin, fırtınaların ortasında çok mücadeleler verdiğini işitiyoruz; çocuklar hikayelerinle büyüyorlar kasabada, dedi kadın.
Fırtına kelimesinden daha büyüğü ile karşılaşmadım şimdiye kadar, dedi adam.
Kelimeler, bir şeyin oluşundan daha etkili olabilir mi, dedi kadın.
İnsan, zaman zaman buna muktedir olmuş kelimelere aldanıyor; bir şeyin vukû bulması, kelimenin yanında hafif kalabilir. Bazen tarih unutturuyor olanları, sadece külfetli ağırlığı kalıyor kelimelere, dedi adam.
Anladım, dedi kadın.
Bekleyecek misin, dedi adam.
Beklemek kelimesinin, ancak bekleyenlerin hakkıyla anlayabilecekleri bir mertebede olduğunu söyledi kadın.
Fırtına'nın aksine bir kelimedir "beklemek" öyleyse, dedi adam.
Evet, dedi kadın:
-Bekleme'nin yakıcı sabrı, yalnız başına nasıl yüklenir bir kelimeye; kelimeden âlî bir mevkiye sahiptir "beklemek." Her şeyi kayda geçiremez, zaptedemez kelimeler...
Şaşırdı adam, fırtına'nın bu denli sükûna erdiği bir limanla karşılaşmamıştı hiç.
Ayrıldılar...
Adam, pekçok fırtına yaşadı ummanda.
Kadın bekledi; kulağı, bağ bozumu fırtınalarında.
Limanda.
#