Kar Rengi Melekler
Takvime bakarak çıktım evden. 17 Kanûnusânî, zemherinin sonu. Kar, iyice yığılmış sokaklara. Araçlar, güç bela işliyor. Gecikmeli gelmiş otobüsün, her zamankinden daha kalabalık görünüyor yolcuları. Daha telaşlı...
İki genç yolcu, ayakta sohbet ediyor. İri kar tanelerinin birbirine temas etmeden nasıl yağdığı konuşuluyor. Hava akımı, basınç, rüzgâr, kar kristallerinin birbirini itmesi... Küçük gözlerinden başka yüzünün hiçbir yeri görünmeyen ihtiyar bir kadın, doğu şîvesiyle tek tek seçerek kelimelerini, söze karışıyor: "Yere düşene kadar Melekler refâkat ederler onlara, her bir tanesi, bir Melek tarafından tutulmuş indiriliyor."
Buğulanmış pencereyi kolumla silerek Meleklere bakıyorum. Hiçbir şey görünmüyor dışarıda. Kadından kat'î bir bilgi olarak dökülen kelimeler, bende şüpheye, gençlerde ilgisizliğe dönüşüyor. Kadın, dışarı çeviriyor yeniden gözlerini, sözünü tasdik eden bir nazarla uçuşan hafif beyaz kar tanelerine dalıyor. Henüz taze bir haberin titreyen heyecanı okunuyor onda.
Düşünüyorum... Nasıl bakacağını bilmek mi îcap eder görebilmek için? Çünkü ondan başka kimseye görünmüyor Melekler. Melekler, zâten görünmez; ama mantık da böyle değil mi? Ruhumuzu da göremiyoruz; varlığından şüphe mi duyuyoruz ruhumuzun?
Büyükler: bir şeye îtikad etmek, onu yaşamaktır, der. Meleklere îtikad etmem, bu kadının sözlerine de îtimadı gerektiriyor sanırım.
Hep iyiliğe çağıran bir fısıltıdır ruhlarda: temiz, günahsız, pak. Kar, onlarla beyaz, onlarla iman etmeyi perçinliyor kalbime. İyiliğin rengi beyaz. Meleklerin büründüğü renk, kar-beyaz.