Gencağa/Gencay/Gencâ
Her köyün bir delisi vardır, bir de velisi. Biz delilerimizin, velilerimizden ayrı tutulmasına râzı olmadığımızdan, iki akılı(!) kafa kafaya verip üçüncü şahıs olarak da sizi seçerek farz-ı kifâyeyi îfâya koyulduk. Zîra cümle cemaatin bir an evvel bu mesûliyetten kurtulması lâzımdı.
Söz; kokmadan, kaybolmadan, ortadan kaldırılmalıydı ve sözün bir makâmı olmalıydı, veyâhut sükûna erdiği bir mekânı. Her ne kadar bahsedeceğimiz er-kişi, sükûnetten uzak, hırçın, haşin bir genç olsa da biz, onun şahsına münhasır bu tavırlarının bir mânâya işaret olduğu bilinciyle konuşacağız.
Gencağa
Tipik bir Dedeler delikanlısı. Bir ellibeş boyunda, sarışın, çakır gözlü, zayıf bir vücut. Yeşil takkesi hep kafasında... Üzerinde iki beden büyük duran ceketinin kollarında gizlenmiş küçük parmaklarından iri, mavi boncuklu bir tesbih sallanır şıkır şıkır. Masada, gümüş tabaka, çakmak ve dudağının kenarına ilişmiş incecik sarılmış bir sigara...
Her dâim başında eksik olmayan Gıraman Doruğu'nun çıldırtıcı rüzgârına yelken açmış o coşkun dehâsıyla, fırtınalı bir rüzgâr gibi muhitinde en kibirli burunları bile cebindeki Bursa çakısının keskinliğiyle tırpanlayan; devletin en âlî makamından, siyasetçinin en çirkefine, tüccarın en Kârun'undan, din memurunun en iz'ansızına kadar Dedeler'in o âsi rûhunu bir hakikat tokadı kılıp cümlesinin suratına çekinmeksizin peş peşe vuran bir MERD-İ MEYDAN!
Gencay
Gencay, hayatının her devresinde genç olabilmeyi başarmıştır. Onun 79 yaşında olduğunu öğrenmemiz, ölüm haberinden daha büyük bir şaşkınlık yaşattı bizde. Son zamanlarda, yaşlılığını anımsatacak hiçbir şey göstermemişti kimseye. Yâhut biz fark edememiştik. Gerçi Gencay'ın işi hep şaşırtmaktır.
Ne zaman Dedeler'e yaya olarak gidecek olsa, Gencay'ın arkasından yola çıkan vasıtalılar, kendilerinden önce Gencay'ın köye varmış olduğunu şaşkınlıkla müşâhede ederlerdi. Bu çağın insanın mahrumu olduğu en mühim hislerden olan "şaşmak/şaşakalmak", Gencay ve arkadaşlarının elinde, mühürlenmiş dimağların iplerini çözmekte belirleyici vasfa dönüşmüştür. Hiçbir şeyin, bildiğimiz gibi bir şey olmadığını hatırlatmak ameliyesi...
Gencâ/ca Bir Dil
Argonun kanunsuzluğu, tesâdüfen diline dolanmış değildir. Sahte kanunların, teâmüllerin ipliğini pazara çıkaran bir lisanın ifşâsı, kalpazanlara kasteden bir silahtır. Gencâ, çeşitli vakalarda, çeşitli makamlara karşı, bu silahını pervâsızca kullanmıştır. Dilinin yetişemediği bazı anlarda ise kahvehânelerdeki kül tablalarını bilgiç kafalara korkusuzca fıydırmaktan da geri durmamıştır. Mümkünlü reklamları artistinin o engin sinema tecrübesi, lokantada bunu hesaba katamamıştır maalesef. Gencâ, bir Yeşilçam figüranı değildir ki bir tas çorbaya fit olsun:
"Ne minnet vermeğe râgıp ne devlet-hâhımız vardır
Ko gayrı gayra yâr olsun bizim Allah'ımız vardır"
I. Perde:
Kızılay, halka yardım edermiş. Birgün, Gencay'a da yardım düşünmüş. Çekmiş Gencay'ı yanına, demiş ki:
-Ey Gencay! Git bankadan paranı al. Ben Kızılay, sen Gencay...
-Ben bankayla iş mi yaparım be! Elimi verip kolumu kaptıracak kadar salak mıyım ben!
-Ama senin adına yatırılmış bir para duruyor bankada. Al işte şu parayı.
-Ne parası yaa! Ben kendi paramı harcayamıyorum, bir de onunla mı uğraşacağım. (Elinin tersiyle) Alın alın, size kalsın para!
II. Perde:
Her rekatta secde iki, Gencağa'da tam on iki. Müftü Efendi, Gencağa'yı uyarmış:
-Bak namazın erkanına uy, yoksa kabul olmaz namazın.
-İki secde için namaza mı gelirim ben. Adamın âsâbını bozma da sen kendi namazına bak!
-...
III. Perde:
Bir kırâathânenin dışarı atılmış sandalyelerinde otururken, yanı başındaki Taraklılı'ya ibretlik bir manzarayı, hikmetiyle okutmaktadır Gencâ.
Donunu toplayamayıp sidiğini tutamayacak bir hâle düşmüş olan geçmişin kibirli, mağrur bir tüccarını, parmağıyla işaret ederek yanında çay içen dalgın bir kafayı, ansızın gaflet uykusundan şu sözleriyle uyandıracaktır:
-Cenâbı Hak, adamın burnunu böyle sürter işte. Öyle hava yapması değil, böyle olması da var. Evvelden etrafı ordu gibi adam kaynıyordu, şimdi çocukları bile kaçıyor bundan.
Perde Arkası:
Perdelerin arkasında neyin gizli olduğunu biz bilemeyiz. Bize düşen: kokmadan, kaybolmadan sözü, gönüllere defnetmekti. Fakat öncesinde bir cenaze namazı, farz-ı kifâye olarak bekliyordu ortada. Biz de bu gıyâbi cenâze namazını iki kişi bir araya gelip üçüncü olarak da okuyucuyu seçerek edâ ettik. Gencay'a dâir anlatılası daha bir çok fıkrayı cemaatin üçüncü şahsına bıraktık.
Allah rahmet eylesin diyenlere, Mevlâ rahmet eyleye...
Cemaat: Mustafa, Serkan, Okuyucu.