Düğüm Düğüm Bir Yılan
Düğümlerimizin içinde sıkışıp kalmamız, çocuk olma hakkını tanımıyor bize. Bu bir çocuk oyunu değil çünkü. Çocuklar, sıkı düğüm yapamayacak kadar çocukturlar ve az sonra kendiliğinden bir rüzgâr da açabilir onların ayakkabı bağcıklarındaki düğümcüklerini.
Nefesi kesilmiş, boğulmak üzere olan bir adam gördüm. Bir düğüm, boğazına takılmıştı adamın. Birkaç el, yardım için uzanmışsa da dişlerini sıkı sıkıya kilitleyip müsaade etmedi buna. Adam öldü. Dokundurtmadı kimseye düğümünü.
Sonra öğrendim. Sebep, tek bir düğüm değilmiş; kör düğümler sarmalında, zaten bir kötürüm olarak yaşıyormuş. Son düğümü de boğazına atmış.
Adam, belki bütün düğümlerin anlamını, o can düğümünde aramıştı; yahut çözümsüz düğümlerinin nihai bir düğümle çözülebileceğini düşünmüştü.
Günü uğurlayıp, geceyi buyur ederken varlığımıza; yollarımıza çöreklenmiş, dıştan içe doğru kıvrılan ve içten dışa doğru tıslayan zehirli yılanların efsunuyla artık ne yıldızlar konuşuyor gökyüzünde ne bahar açıyor domur domur dallarımızda. Varlığı kabzeden efendilerin iplerine bağlı köleler olarak yaşamak istemiyorsak hayatı; düğümleri parçalamaya hakkımız olduğunu bir an evvel hatıra getirmeli.
#