Kurbağa ve Biz
Birileri kurbağa haşlamasını çok sever. Kurbağayı kaynamakta olan bir suyun içine atarlar, o ise hemen dışarı sıçrar. Sonra onu bir tencere ılık suyun içine koyar ve suyu yavaş yavaş ısıtırlar kurbağa iş işten geçene kadar ne olduğunu anlamaz. Kurbağa haşlanır. İşin sırrı ise bir şeyi yavaş yavaş arttırarak uygulamaktadır. Suyu yavaşça kaynatmaktadır.
İstediğiniz yolda yürüyememek acıdır, başkalarının gösterdiği yola sapmak ise daha da acı. Unuttuğumuz ise sizden sonra rüzgârın böyle şarkı söylemeyeceği, Bizden sonra denizlerin mavisiz kalacağı, gökyüzünde bulutların dans etmeyeceği, Hepimizden sonra yolumuzu şaşırdığımızda yarının bugün ki gibi olamayacağı.
Ağır ateşte günleri geçirdiğimiz, yavaşça öğretilmek istenenleri benimsediğimiz ve haşlanmamıza az kalan zamanı birbir sonlandırırken, düşlediğimiz, umutlarımızı süsleyen geleceğimizi hiçe saydığımız süre tükeniyor.
Ve eller bomboş yolunun sonuna doğru adımlarımızı hızlandırıyoruz, Sadece bize yavaş yavaş öğretilenleri yaşayarak. Belki sıçrayacak, o kaynayan tenceren kurtulmak için bir gayret yetecek ama biz bu seferde o sıcağı bırakmıyor dışarıda üşüyeceğimizi düşünerek kurbağadan deve kuşuna dönüşüyor ve kafamızı kaynayan suyun daha derinlerine sokuyoruz.
“Ne kadar bilirsen bil, anlatabildiklerin, karşındakinin anlayabileceği kadardır (Mevlana)”
www.erdoganisir.com
#